Yaklaşık 35 yıldır çeşitli konularda yazılar hazırlayıp farklı mecralara yolluyorum. Bu uğraştan herhangi bir telif hakkı talebim de olmadı.
Bu vakte kadar yazdıklarıma en çok hakaret, tehdit, sataşma “erken yaşta emekliliğe karşı çıkma” ve “haftada sadece 2 gün (15 saat) çalışarak tam maaş alan öğretmenler” konulu yazılara geldi.
Fransa’da 40 yıl çalışmadan kimse emekli olamıyorken bizde 20 yılda milyonlarca insan emekli edildi. Bu soyguna son 70 yılda birçok siyasetçi göz yumdu. 70’li yıllarda S. Demirel BAĞ-KUR aracılığıyla, 1 gün sigortası olanları bile borç (kredi) vererek emekli etti. Aynı faciayı 90’larda yine devreye soktu. Geçen yıl yine 40-48 yaş aralığındaki 2,5 milyon kişi emekli edildi. Bu kişiler şu anda hem prim ödemiyor hem de maaş alıyor. Ayda ortalama 500 dolar gidiyor. Bu da 15 milyar dolarlık (450 milyar TL) bir gider demektir. Haliyle erkenden emekli olanların maaşı akaryakıta, taşıtlara, elektriğe, gaza, telefona vb. yapılan zamlarla tüm halk yükleniyor.
İlk, orta, lise, halk eğitim merkezi, mesleki eğitim merkezi, Diyanet, üniversite vb. gibi yapılarda 25 milyon kadar insanımız eğitim alıyor. Bu kademeler için 1200.000 civarı kişi öğretmenlik yapıyor. Bazı branşların öğretmenleri haftada 2 gün, ayda 8 gün, yılda 72 gün okula giderek 12 maaş alıyor. Bu uygulama son derece yanlıştır. Her öğretmen, dersi olsun ya da olmasın haftanın 4-5 günü okulda bulunmalıdır. Sınav kağıdı değerlendirme, proje hazırlama, ders planı yapma gibi işler okulda yürütülmelidir.
Bu konuyu dile getirdiğimde 250 bin civarındaki 2 gün çalışan öğretmen kitlesinden hakaret mesajları yağıyor.
32 yıl MEB bünyesinde çalıştım. Haftanın 5-6 günü hep 8.30-17.30 saatlerinde okulda oldum. 40-50 saat ders görevim de oldu. Halen, 2 yıldır özel bir okulda çalışıyorum. Burada da haftada 40 saat mesai vardır.
Kalkınmış, ilerlemiş bir ülke olmak istiyorsak eğitimcilerin 40 saat verimli çalışmasını sağlamalıyız. Japon çocukları yılda 240 gün okula giderken bizde bu rakam brüt 180 gündür. Neti ise 150 gün dolayındadır.
Sahte sendikalar
Güdümlü, işverenden yana, kadrolaşma peşinde olan sendikaların çok olduğu bu topraklarda, Ankara’nın en lüks, en gösterişli binaları bu yapıların elinde.
Özellikle kamuda çalışan memur ve işçileri üye olarak kaydeden sendikalar büyük çürüme içindedir. Ülkede akıl almaz, hukuk dışı, demokrasi dışı olaylar meydana gelirken ağalardan zerre ses gelmiyor.
Kağıda basılı ulusal gazeteler öldü
Liseye başladığım 1982 yılından 2010’lara kadar düzenli olarak birkaç gazeteyi düzenli olarak okudum. Son 10 yıldır ana gazeteler tamamen güvenilirliğini yitirdi. Akıldan, bilimden, teknolojiden, eğitimden uzak yapılara dönüştüler.
Her sabah 6-8 arası internet üzerinden ana gazeteleri açıyorum. 3-5 köşe yazarı dışında diğerlerine hiç bakmıyorum. Yaşı 65’i geçenlere iş verilmezken 90’lara yaklaşmış kişiler hala 20. yüzyılın sakızlarını çiğniyorlar.
İleri yaşlı siyasetçileri eleştiren, küçümseyen dedeler ve ebeler medya köşelerini artık boşaltmalı.
Ali Özdemir
0505 220 83 85
22.02.2024