Ayrılık Rüzgarı Erken Esti...

Sonra birden aklıma düşüyor, seni çok sevdiğim.

Abone Ol

Hani kavuşamayınca aşk olurmuş ya, hani özlemeyince aşk olmazmış ya, öyle bir şey işte...
Yanımdayken bile özlediğim, sevmelere doyamadığımdın sen benim.
Bir ayrılık rüzgarı esti ansızın, sonra savrulduk dört bir yana.
Ne kadar uzanmaya çalışsam da, yetişemedim deli sevdana.
Şimdi kalabalıklar içerisine atıyorum kendimi.
Baktığım her surette seni görüyorum.
Sonra şiirlere sığınıyorum.
Gönlüm akıp gidiyor, Nazım Hikmet'in Tahir ve Zühre meselesine.
Mesele çok sevmek değil, mesele adam gibi sevmek aslında.
Sen ayrılmak istemezsin ondan, ama o, bir gün mutlaka senden ayrılacak.
Ya ölüm yada şartlar gereği elbette ayrılacaksın !...
Sen, elmayı çok seviyorsun diye elma da seni çok sevmek zorunda mı ?...
Neticede, iki kişiden birisi, daha çok seviyor aslında.
Amma velakin, birisi terk edip gidiyor zamanla.
İşte bunun adı özlem oluyor, gözyaşı oluyor ve hüzün oluyor.
Çok sevince yada çok özleyince böyle mi oluyor insan ?...
Darmadağın bir halde, hayata tutunmak kimin harcıdır?
Geceler boyunca, uyku ile uyanıklık arasında kalmak, anlamsızca öylece bir boşluğa bakmak, takvimden düşen her bir yaprağı gizlice göz yaşlarına gömmek...
Çaresizliği en iyi ne ifade edebilir ki ?...
Soğuk ve nemli duvarlar sırdaşın oldu mu senin ?
Sevdiğine hasret kalmak ile çaresizlik arasında sıkışıp kaldın mı?
Ama yine de, gülüşün geliyor aklıma, ezberleri bozan.
Senin için, çarpan yorgun yüreğim biran olsun, kendini buluyor, bir nebze olsun nefes alıyor ruhum.
Bizim kavuşmalarımız, mahşere kalıyor.