Bu memleketten, doğru düzgün adam çıkmaz demiştim sana.
Hatta sözüm ona, kadını erkeğinden daha Mert ve masum bir şehirdi burası.
İştez bu hikaye, tam da öyle gelişti zaten.
Başlarda ne çok sevmişti seni…
Ne çok ilgilenmişti, ne çok değer vermişti,üzerine titremişti adeta.
Hani senin isteğin, yazın ortasında Ağrı Dağı’ndan bir avuç kar alıp kapına getirmek olsaydı,hiç tereddüt etmez getirirdi.Avuç avuç sererdi yollarına...
Sen öyle sanmıştın.
Sonra birden değişti her şey.
Sevgi kokan sözlerin yerini, zehir kokan sözler aldı.Saygı yerine de, yok saymalar aldı.
Gül kokulu saçların bile,okşanmayı beklerken yüzyıllar boyunca, o da okşanmayı unuttu.
Gözlerin aşka hasret kaldı, yüreğin hâlâ beklemede…
Peki,sonra geriye ne kaldı?...
Koskoca bir yalnızlık…
Ardın sıra akıttığın gözyaşları…
Boşa giden emeklerin, çabaların…
Yarım kalan hayallerin,yarım kalan sen…
Ama o boşluğu,o sessizliği,o kırık parçaları yine sen doldurabilirsin.
Çünkü aşk,sadece karşılık bulduğu yerde büyümez.
Aşk, bazen bekleyişin en soğuk kışında bile bir umut kırıntısı taşır insanın içinde.
Ömrün bir kışa döndü.
Yattığın yer bile taşa dönüştü.
Ama bu taş,seni kırmaz;seni sessizce bekleyen bir umut taşır.
Sen hâlâ bekliyorsun.
Sen hâlâ tek taraflı seviyorsun.
Ama, bir gün o kış sona erecek.
Belki bir bahar gelecek.
O, ilk sıcak gülüşün geri dönecek.Yine,karlar eriyecek.O hazin boşluğu,senin ellerin yeniden dolduracak.
Çünkü hayat,kırık hayallerle de devam eder.
Bazen, kendi ellerinle ördüğün umut,en yıkıcı yalnızlığı bile sarmaya yeter.
Sen yüreğini korudukça,aşkın melodisi hep çalacak.
Çünkü senin bekleyişin, yalnızca bir kış değil,yeniden doğacak bir baharın habercisi olacak.
Asla unutma:
Bu özlem kalır, gitmez yüreğinde,
Eksilmez acılar kalır bedeninde.
Belki hatıralar sarar dört bir yanını,
Bu ayrılık hem seni yaralar, hem de beni yaralar.