Sadece, umudum vardı, sol yanımda.O da, kırık dökük ve parçalı bulutluydu.
Dokunsan ağlardı.
Çocukluğumu uzaklarda bırakmıştım.
İnsan özünü de, geçmişini de heybesinde taşırdı, farkında olmadan.
O zamanlar,yanımda sadece annem vardı.
Benim aslan anam,bir yörük kızıydı.Kavganın, mücadelenin ve direnişin içinde büyümüştü.
Orta Anadolu'nun Tezenesini genlerinde taşırdı.
Dik durmayı, adam gibi yaşamayı, kavganın ve davanın neferi olmayı o işlemişti yüreğime.
Eylül fırtınasıydı.Bir poyraz yeli esti ansızın.
"Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti..." diye haykırdığım bir gündü.
Annemin sarmaya kıyamadığı,kollarım polislerle, bileklerim de kelepçelerle buluştu ilk kez.
Yargısız bir infaz sonucu, anamın gözyaşları içerisinde, demir parmaklarla ve soğuk ranzalarla buluştum.
Burası nasıl bir cehennemdi Allah'ım?
Benim suçum, benim günahım neydi ?...
Burada, dört duvar arasında gündüzler geceye koşar adım gidiyordu ama, geceler sabaha küs gibiydi.
Bir gecenin vaktinde, fidan boylu, mahrur bakışlı ama bir o kadar da, asi yürekli bir delikanlı geldi, peynir kokan koğuşumuza.
-Geç lan ranzana, Umut Şekerci, Dolabında orada." dedi... Çirkin sesi ile, şişman ve buğday tenli ter kokulu gardiyan.
O gece, sabaha kadar uyumadı Umut.
Babası, geldi bir süre sonra, orta boylu tığ gibi bir delikanlıydı.
" -Ben her zaman yanındayım oğlum.Sen bizim Umudumuzsun." Dedi ve gitti.
Sonradan öğrendim ki, Suçu Devrimci olmakmış.
Hiçbir otoriteyi ve baskıyı kabul etmeyen, anarşizm ile liberalizm arasında bir yerdeydi .
Garip anam, görüş günüme zaman zaman gelirdi.
Bana, kırgın yada kızgın değildi ama ağladığını da belli etmezdi.
Bir gecenin seheriydi, cezaevlerinde isyanların yoğun olduğu günlerdi.
O gün bizim de bulunduğumuz cezaevinde bir hareketlilik vardı.
Bu hareketlilik hayıra alamet değildi.
O gecenin seherinde, isyan dalgası yayıldı cezaevinde.
Göz yaşartıcı bombalar, plastik mermiler, zaman zaman gerçek mermiler, jandarmalar , özel harekat polisleri vs.geceye damgasını vuruyordu.
Korkunun zerresi yoktu yüreğimde.
Televizyon kanallarında, başbakan Ecevit'in,
" -Teslim olun direnmeyin." haykırışı kulaklarımızı tırmalıyordu.
Uzun boylu, mağrur bakışlı ve asi ruhlu, gazeteci olarak bildiğimiz Umut Şekerci , benim önümde süper olmuştu, o gece.
Bir süre sonra, O fidan boylu gazeteci , bir çınar ağacı gibi usulca yıkıldı gözümün önünde.
Sonra, ben de vuruldum ve iki yana düştü kollarım.
Gece sabaha dönüyordu artık.
Uyandım birden, kalp atışları ile birlikte ürpererek.
Başım, annemin yorgun dizlerindeydi.
Eski bir hastanenin, küçük bir odasındaydık.
Sol yanımdaki yatakta, Umut Şekerci yatıyordu.
" Emanetine sahip çıktım anne,O da benim gibi asi ve mahrur bakışlı dedi."
Sonra, her birimiz, uzun ve derin bir sessizliğe büründük, bir daha konuşmamak üzere.
Ben geldim anne.
Yüreğim yorgun, kollarım kelepçeliydi, geçmişim kavgalı, geleceğim kayıptı...
Ben geldim annem, senin hayırsızın.
Senin sol yanın....
Murat İLERİ