ZONGULDAK

BİZ NASIL OLSUN İSTİYORUZ ?

Abone Ol

Koronavirüs pandemisinin ağır tecrit dönemi ile geçen birinci aşamasını "evde kal", "hayat eve sığar" ikazlarına gösterdiğimiz hassasiyetle kısa zamanda atlattık.

Sağlık Bakanımızın "kontrollü sosyal hayat" adını koyduğu ve tecrit ortamının biraz gevşetilip çarşı pazarın açıldığı ikinci aşamaya da  11 Mayıs'ta geçtik.

Koronavirüs pandemisi ile artık dünyada ve sosyal yaşamımızda eski normallerin olmayacağı ve yeni  normaller ile muhatap olacağımız gerçeği önümüzde durmaktadır.

Yeni dünya düzeni ile birlikte Türkiye;
ekonomide,sağlıkta, dijitalleşmede,savunma sanayisinde, enerji piyasasında ve dünya siyasetinde inşallah çok güçlü bir şekilde yer alacak.

Vatandaş olarak bizlerde koranavirüs pandemisi sonrası,yeni normallerimizle yaşamaya alışacağız.

İşte 11 Mayıs'ta  başlayan ikinci aşamada açıklanan bu yeni normale, "kontrollü sosyal hayata" alışma dönemimiz olacak gibi...
İşte alışacağımız yeni normallerden ilk akla gelenler;
Maskesiz sokağa çıkmamak gibi,
Sokakda gezerken hijyene dikkat etmek gibi,
Sokakda ve alışverişteki sosyal mesafeye dikkat etmek gibi,
Özde sağlık mesafesine hassasiyetimiz,
AVM'lerde ne kadar kalacağımız,
AVM'lerde havalandırma ve hijyende yeni hassasiyetlere,
AVM'lere girişdeki sağlık tedbirlerine,
Mağazalarda ne kadar kalınacağına,
Mağazalarda ürün temasımız ne kadar ve nasıl olacağına,
Mağazalarda denenen ürünlerin dezenfekte edilmesine,
Berberler, kuaförler ve güzellik salonlarının yeni çalışma düzeninin nasıl olacağına,
Toplu taşıtlarda ve özel arabalarda yolculuğun nasıl olacağına koranavirüslü hayatımızın 2.aşamasında yeni normallerimiz olarak pratik yapacağız.

İkinci aşamada bilim kurulunun bu yol haritasına göstereceğimiz hassasiyetin neticesinde,
üçüncü aşama olan;
İş yerlerinde mesailerin başlaması,
Spor müsabakalarının yapılması,
diğer sosyal aktivelerin başlaması,
Şehirlerarası ulaşımın yeni normallere uyarak serbestçe yapılabilmesi  aşamasına taşıyacak ya da tekrar tecritlere ve yeni müeyyidelere geri dönmemize sebeb olacaktır.

Veba, Kolera,Hiv/AIDS,Asya gribi, Çiçek,Ebola,İspanyol gribi,Kuş gribi ve Sars gibi salgınlarda tıpki koronavirüs gibi bulaşıcı idi.

İlim insanları eskiden bu kadar hızlı bilgi alışverişinde bulunamazlardı ama yinede bu salgınlara aşılar ve ilaçlarla dur dediler.
Bugün ise bu bulaşıcı hastalıkların sadece geçmişteki zararları konuşulur oldu.

Bize düşen ailemizle, sevdiklerimizle beraber devletimizin emirlerine hassasiyet göstermemizdir.
Ehli sünnet alimlerinin bildirdiği "Müslüman kanunlara uyar ve suç işlemez"düsturumuz olmalı,
kendi iç muhasebemizi daha çok yapmalıyız,kendimizin ve çocuklarımızın en az dünyevi gelişimi kadar manevi gelişiminide dert edinmeliyiz.

Mahallelerimizdeki ve bölgelerimizde garip gurabayı bulup derdi ile dertlenebilmeliyiz,
kendimiz çare olamıyorsak çare olabileceklerle buluşturmalıyız.

İyilikte kötülükte bulaşıcıdır.
Öyleyse biz hep iyilik edelim, iyilik yazalım, iyilik konuşalım ki bulaşan iyilik olsun.