Hangi tarafa baksam bir yanım eksiliyor.
Sanki yüreğim buharlı bir tren gibi.
Kendime yaklaşınca bile kayboluyorum,o tünelde.
Dokunmak istiyorum,içimdeki kayıp şehirlere ama önce üzerimdeki sis dağılmalı.
Bir zaman biri adımı cama yazardı.
O dokunuş çoktan silindi.
Kalan sadece solgun ve kirli bir iz.
Kime ait olduğunu hatırlamayan bir el gibi yabancı kalbime.
Sokaktan geçerken vitrin camına çarpıyor bakışım.
Camın ardındaki hayat bana benziyor.
Bu benzerlik yoruyor beni.
Orada bir yaşam var, ama beni de çağırmıyor.
Sesini duyuyorum ama gönül kapısını açmıyor.
Gece bastıkça her şey keskinleşiyor.
Sokak lambasının yalnızlığı omuzlarıma düşüyor.
Saçımı hafifçe savuruyor bu soğuk rüzgarlar.
Gölgem bile geride kalıyor artık.
Bir çiçekçi dükkânın kapanan kapısında göğsümden bir iz kopuyor.
Nereye ait olduğumu bilmeyen bir iz.
Bu defa güller içeride ama ben dışarıdayım.
Bu hakikat bazen ağır geliyor, hasta kalbime.
Avuç içlerimde ince çizikler dolaşıyor.
Bu yüzden,ne tuttuysam kenarından köşesinden tuttum.
Her kenar biraz daha kesti,sol yanımı.
Acıttı gönül yaramı ama öldürmedi de...
Bazı hatıralar cam gibi duruyor dünümde, dokununca ince bir sızı çıkarıyor.
Düşünce paramparça oluyor, avucumda tuttuğum umutlarım.
İçimde yine de başka bir isyan yükseliyor.
Acıdan doğrulan bir adamın yeniden ayağa kalkması gibi.
Sırtını gölgeye dayamayan bir adamın serüveni...
Bir aslan gibi yürüyen,
sarsılsa da boyun eğmeyen bir kalbin çarpıntısı...
İşte böyle bir şey...
Şimdi,camın ardında unuttuğum hâlim
gecenin soğukluğuna karışıyor.
İçimdeki şair sakince ve usulca sesleniyor:
Bir gönül kapısı kapanabilir,belki bir gölge uzaklaşabilir hayatından.
Her kötü iz silinebilir geçmişinden.
Sen yine dimdik ayakta durmalısın.
Belki yoruldun,belki yalnız kaldın
ama içinde hâlâ seni sabaha taşıyan bir umut duruyor.
Murat İLERİ