Başlangıçta umut gibi duran bu inanç, zamanla insanın kendi gözlerini bağlayan bir yanılsamaya dönüşebiliyor.
Çünkü insanlar sabit değil;zaman değiştiriyor,şartlar dönüştürüyor,kalp başka bir ritme geçebiliyor.
Bugün doğru sandığımız şey,yarın sadece geçmişe ait bir hatıra olabiliyor.
İnsan çoğu zaman karşısındakini olduğu gibi değil, olmak istediği gibi görüyor.Beklentiler, arzular ve eksik kalan taraflarımız, karşımızdakine yüklediğimiz anlamı büyütüyor.
Böylece sevilen kişi,gerçekte olduğu yerden koparılıp zihnimizde başka bir yere yerleştiriliyor. Hayal ile hakikat arasındaki mesafe açıldıkça,hayal yıkıldığında suçlu aramaya başlıyoruz.
Asıl mesele, kimsenin kimsenin tamamlayıcısı olmadığı gerçeğini kabullenmekte gizli. Bir insan başka bir insanın boşluklarını doldurmak için var olmaz.Yan yana durmak,omuz omuza yürümek mümkündür; birbirinin yerine geçmek değil.
Bunu fark edemediğimizde, değeri hep başkasının varlığına bağlarız.
Gittiğinde eksilen şey sevgi değil, yanlış yere emanet edilmiş anlam olur.
İç dünyaya dönüp bakıldığında, acının çoğunun kaynağının karşı taraf değil, beklentiler olduğu görülür.
Kişi kendini unuttuğunda, değerini başkasının bakışında aradığında,en güçlü görünen bağlar bile insanı savunmasız bırakır.
Oysa insanın asıl ihtiyacı,aynaya baktığında gördüğüyle barışabilmektir.
Belki de arayış, doğru kişiye değil, doğru bakışa yönelmeli.
Kendini tanıyan, sınırlarını bilen, değerini başkasının onayına teslim etmeyen biri için ilişkiler bir sığınak değil,yol arkadaşlığı olur. Böyle bir yerde sevgi yük değil, paylaşım haline gelir.
En büyük yanılgı, değerin dışarıda bir yerde saklı olduğuna inanmak.
Oysa insan,kendi anlamını hatırladığında ne gelen abartılır ne giden hayatı yerinden oynatır. Geriye sadece şu kalır:Kendini bulan biri,artık kimseyi kaybetmiş sayılmaz.
Murat İLERİ