Bir yüzü,bir sesi, belki de kaybolmuş bir zamanı ararsın.
O an anlarsın ki, insan bazen yaşadıklarına değil, yaşayamadıklarını özler…
Hayatın perde arkasını biraz fazla görmenin,sahnenin arkasındaki kırık dekorları fark etmenin getirdiği bir keder vardır. Çocukluğun büyüsünü kaybetmiş bir gözle,dünyanın süslenmiş hikâyelerini söküp atan bir bilincin ağırlığıdır bu. Sevinçlerin hep biraz eksik,umutların hep biraz yarım olduğunu, dostlukların ve aşklarımızın ise kırılgan ipliklerle örüldüğünü kavradığında gelir.
O an anlarsın ki, mutluluk kalıcı bir ev değil;yağmurdan sonra gökyüzünde beliren,el uzatsan da tutamayacağın bir ışık kırılmasıdır.
İnsan bazen büyüdükçe küçülür. Düşleri daralır,kalbi temkinli hale gelir. Artık inanmak kolay değildir.
Çünkü her inancın arkasında bir kırılma, her sevdanın içinde bir eksilme vardır. Aşk bile,bir zamanlar sığınılan limanken, gün gelir insanın en derin yarasına dönüşür.
Çünkü sevmek,bir yanıyla kendini adamaksa,diğer yanıyla da kaybetmeyi göze almaktır.
Zamanla anlarsın ki, hiçbir şey ilk heyecanıyla kalmaz. En güzel sözler bile tekrarlandıkça anlamını yitirir,en sıcak bakışlar bile bir gün soğur.
İnsan, bir ömrü boyunca o ilk anın masumiyetini arar. Birine ya da bir şeye ilk kez inanmanın saf huzurunu…
Ama çoğu kez bulamaz.Çünkü farkındalık arttıkça huzur azalır.
Bilmek insanı özgür kıldığı kadar yorar da...
Belki de bu yüzden, bazı insanlar unutarak yaşar, bazılarıysa hatırladıkça ayakta kalır.
Kimimiz geçmişin izlerini silmeye çalışırken,kimimiz o izlerin arasında kendimizi buluruz. Aşk,bazen bir hatıranın içinde kalır; bazen de bir vedanın eşiğinde yeniden doğar.
Hayatın perde arkası aslında kimsenin görmek istemediği bir sahnedir.Fakat bir kez gördün mü, artık eskisi gibi olamazsın.
Çünkü o andan itibaren dünya sana sadece dışıyla değil, içindeki yaralarıyla da görünür hale gelir.
Belki de olgunluk,bu farkındalığı taşıyabilmek ama yine de sevebilmektir.
Ağrıyı bilip yine de gülümseyebilmek…
Yarayı tanıyıp yine de kalbine dokunacak birine inanabilmektir.
Murat İLERİ