Eskiden-günümüzde de geçerli- bir oyun oynardık, kendimize iki kurban seçerdik, bu kurban dediğimiz, arkadaşlarımız arasından tabi, ikisinin de birbirinden haberi yoktur ve ikisini de ayrı bir kenara çeker ellerine su dolu bir tas verirdik ve derdik ki karşındakinde su dolu bir tas olacak ama o tasın altı simsiyah kurumdur ve bundan haberi yoktur, tek yapacağın sen elindeki su dolu tasın altına elini sürecek sonra da yüzüne süreceksin, sen ne yaparsan o da aynısını yapacak ve yüzü simsiyah olacak, oysa her iki tasın altı da simsiyah kurumdur ve ikisinin de haberi yoktur, oyun başladığında her ikisi de arkadaşını gülünç duruma düşürmek için kirlenme yarışına başlarlar, ama her ikisi de arkadaşının yüzü kirlendikçe kahkaha atmaktadır, asıl zevki ise bu oyunu yapanlar yaşamaktadır, çünkü her ikisi de hızla kirlenmektedir ve he ikisi de kendi durumunu görmediğinden arkadaşının düştüğü duruma gülmektedir, her ikisi de bu oyunu başarıyla sürdürdüğünden emin olarak kahraman gibi arkadaşını kirletmektedir, her ikisi de bu oyunda kurban olduğunu aynaya bakmadan göremeyecekler, oyun bittiğinde her ikisi de kullanılmış olduklarından eziklik yaşayacaklar.
Bu çocuk oyunu, ya biz büyükler!
Bu çocuklardan daha kötü oynuyoruz bütün oyunları, en masum halimizle bile karşısındaki güç duruma düşsün de nasıl olursa olsun, hatta bazıları tüm yaşam felsefesini. “düğün olsunda anamın düğünü olsun” tarzında kurmuşlardır, bunu yaparken de; Kim zor durumda kalacak, kim bu yaptıklarımdan kötü bir şekilde etkilenecek vs. hiç umurlarında değil, dedim ya bu bir kirlenme yarışı.
JÜRİ
Bütün renkler hızla kirleniyordu,
Birinciliği beyaza verdiler.
Ö.ASAF
İmza: M. Çelik