Bir patronun buyurgan sesine, bir yöneticinin kibirli bakışına, bir eşin hoyrat davranışına ya da bir sokağın umutsuzluğuna boyun eğdiren şey, çoğu zaman “seçeneğimizin olmayışı”dır.
Fakat bu memlekette iyi insanlar da vardır. Hakkı gözeten, vicdanıyla yaşayan, alnının teriyle geçinenler… Onlara sözümüz yok. Ama ne yazık ki bu özene, bu dürüstlüğe kıymet veren düzenin kendisi ortada yok.
Çünkü sistem, doğrulara değil, dolanlara yol veriyor. Yalanı meslek, vaatleri basamak, koltuğu hedef eden bir siyaset dili uzun süredir aramızda dolaşıyor.
Seçilene kadar halkla bir, seçildikten sonra halkın haline yabancılaşan bir anlayış bu. Koltuğu "emanet" değil, "mülk" gibi gören, maaşı "hizmet bedeli" değil, "hak edilmiş servet" gibi yorumlayan bir yaklaşım. Elbette istisnalar var; fakat istisnaların genel gidişatı değiştirmeye gücü yetmiyor.
Bugün gelinen noktada, yerli ve milli kaynaklar göz göre göre tüketiliyor. Türkiye'nin madencilik potansiyeli, ithalata bağımlı hale gelirken, enerji politikasında alınan kararlar yerli kömür üreticisini değil, dışarıdan gelen kömürü besliyor. Bu kararların arkasında kimin imzası olduğu, halkın hafızasında çoktan yer etti.
Ve şimdi, gözler zeytinliklere dikildi. Geçmişi bin yıllara dayanan, hem doğanın hem ekonominin direği olan bu topraklar, madencilik faaliyetleriyle tehdit altında. Tarım alanlarıyla, gıdayla, gelecekle oynayan bu hamlelerin adına “kalkınma” deniyor. Oysa kalkınma, doğayı yok ederek değil; onu yaşatarak mümkündür.
Milletin cebindeki yangını görmeyenler, zeytin ağacının gölgesini de hissetmez. Onların gözü bazen rakamda, bazen rantta, ama çok nadiren insanın yaşama hakkındadır.
Sözün özü şu: Memleket sevgisi sadece nutukla ölçülmez. Kimin neye hizmet ettiğini anlamak için hangi imzanın, hangi kararın altına atıldığını görmek yeterlidir.
Zeytin ağaçları konuşmaz. Ama vakti geldiğinde toprağın hafızası dile gelir.
Tarih, unutanı değil; susanı yazar. Kahpelik Karşısında Tarafız!
Biz bugüne kadar çizgimizi bozmadık.
Basın duruşumuz bellidir: Aileye, eşe, çocuğa dil uzatmayız. Bizim kalemimizde kin değil, hakikat vardır. Mahremiyete, namusa, özel hayata dokunmayız. Çünkü bizim ahlakımız da, dünya görüşümüz de buna müsaade etmez.
Fakat bu defa durum farklı. Çünkü karşımızda kendini gizleyen ama sinsiliğini eylemleriyle açık eden bir yapı var. Karanlık planlarla, alçakça tuzaklarla, yalanın pelerinine bürünmüş bir düzenle karşı karşıyayız.
Bu yüzden ilk kez bir karar aldık: Sessiz kalmayacağız.
Kahpe olmayacağız ama kahpelik yapılmasına da izin vermeyeceğiz. Zira susmak, rıza göstermektir. Göz yummak, suça ortak olmaktır.
Bu mücadelede bizim tarafımız bellidir: Adaletin, hakikatin ve halkın yanındayız. Birileri perde arkasında ne oyun kurarsa kursun, biz o perdeyi açacağız. Hesap sorulacaksa, önce o hesabın aklını yazan gelsin! Kim bu düzeni kurduysa, çıksın milletin karşısına!
Çünkü artık mızrak çuvala sığmıyor.
Bu milletin sabrı taşmak üzere. Bu halkın gözü açık. “Kim kimdir?” çok iyi biliyor. Kimin hangi niyetle yürüdüğünü, kimin hangi pelerin altında gizlendiğini millet görüyor.
Sinsiliğe karşı kalemimiz, kahpeliğe karşı sözümüz, ihanete karşı duruşumuz vardır.
Biz tarafsız değiliz. Biz hakikatin tarafındayız.
Ve unutmayın: Hakikat en sonunda mutlaka kazanır. Ama biz o sonu beklemeyeceğiz.
Biz şimdi başlayacağız.