KÖY KASABA DERKEN ŞEHİR GİBİ GÖRÜNEN DEVREK

Devrek… Adını bastonuyla duyurdu, şimdiyse sessizliğiyle anılıyor.

Abone Ol

Bir zamanlar çarşının ortasında selam veren esnafların yerini, vitrinine boş gözlerle bakan birkaç müşteri aldı. Kahvelerde çay var ama sohbet yok. Herkesin aklı bir başka diyarda, gönlü bir başka şehirde. “Ne olacak bu Devrek’in hâli?” sorusu artık sadece siyasilerin dilinde değil; işsiz gencin, emekli amcanın, siftah yapamamış esnafın da gündeminde.

İmar var, ama istikrar yok.
Kaldırımlar yenileniyor, parklar yapılıyor, tabelalar değişiyor ama içerik aynı. Dıştan makyaj tamam ama içerisi hâlâ yorgun. Gençler çantayı alıp Ankara’ya, Zonguldak’a, kimisi İstanbul’a kaçıyor. Çünkü burada bir gelecek göremiyor. Hâlbuki Devrek’in potansiyeli, sadece bastonla sınırlı değil; doğası, tarımı, kültürü, köklü geçmişiyle başka türlü bir kalkınma modeli mümkün.

Siyaset ise hâlâ “ben yaptım oldu” döneminde.
Belediye başkanı değişse de bakış açısı değişmiyor. Halka dokunan bir üretim, ortak akılla yürüyen projeler, şeffaf ve halka açık hesap verme kültürü hâlâ eksik. İhaleler kime gidiyor, işler kimlere veriliyor, belediyede kimin sesi daha çok çıkıyor? Vatandaş bilmiyor ama hissediyor. Ve bu hissiyat oyları değil, umutları değiştiriyor artık.

Devrek FM’in yeniden hayata dönmesi, güzel bir umut.
Halkın sesi, müziği, duygusu yeniden eter dalgalarında dolaşıyor. Belki radyodan yükselecek samimi bir selam, kırık bir gönlü onarır. Belki bir mahkûmun istek parçası, anasının gözyaşını siler. Bazen bir küçük frekansta büyük direniş saklıdır; sessizliğe karşı.

Peki çözüm ne?

· Gençleri tutacak iş alanları oluşturulmalı. Tarım, kırsal turizm, yerel üretim desteklenmeli.

· Belediyecilik “görüntü” değil, “içerik” odaklı yürütülmeli. Halkla doğrudan temas, mahalle toplantıları, açık mikrofonlar yapılmalı.

· Yerel medya ve STK’lar canlandırılmalı, halkın nabzı tutulmalı.

· Ve en önemlisi: Bu şehirde kalmanın bir anlamı olmalı.

DEVREK’TE SESİ OLMAYANLARIN ŞEHRİ

Burası Devrek.
Sükûnetin, sessizliğin, ama en çok da susmanın para ettiği yer.
Kimse bir şey söylemiyor çünkü herkesin bir hesabı var.
Kimi koltuğunu koruma peşinde, kimi çocuğunu işe sokma.
Kimi susarak terfi alıyor, kimi görmezden gelerek ihale kapıyor.

Artık burada doğru söyleyen değil, doğruyu eğip büken makbul.
Yanlışa “yanlış” diyeni değil, “bana dokunmayan yanlış güzeldir” diyenleri alkışlıyorlar.
Ve ilginçtir, yanlış yapan değil, yanlışı ifşa eden dışlanıyor.

Devrek öyle bir yer oldu ki,

· Dürüst insanlar köşesine çekilmiş,

· Hakkıyla çalışanların sesi çıkmaz olmuş,

· Liyakatsizler üst makamlarda,

· Sadece "akrabası" olan rahat bir nefes alır hâlde.

Burada herkes birinden çekiniyor.
Kimse Allah’tan korktuğu için değil, "birinin kulağına gider" korkusuyla susuyor.
Güç zehirlenmesi öyle yayılmış ki, makam odasına giren herkese tepeden bakılıyor.
Bir resmi kurumun kapısından içeri girince, vatandaş değil "potansiyel tehdit" muamelesi görüyorsun.

İşin komiği, ortalık "yok"larla dolu:

· Yok adalet,

· Yok ehliyet,

· Yok vicdan,

· Ama çokça torpil, çokça kayırmacılık, çokça sahte tevazu var.

Siyasilerin çocukları "garantide".
Kurtarılmış bölgelerde yaşıyorlar. Hangi sınava girdikleri belli değil ama hepsi güzel yerlerde.
Bir de kenarda köşede kalan çocuklar var.
Ne dayısı var, ne torpili.
İşte onlar hep yedek kulübesinde. Hâlâ sıra bekliyor.
Ama o sıra hiç gelmiyor.

Şehirde artık herkes birbirine rol yapıyor.
Samimiyetin yerini diplomatik sırıtmalar almış.
Kafeler dolu, yüzler boş.
Düğünler kalabalık, ama içten bir tebrik yok.
Kimsenin kimseye duası yok ama çıkarı olanın selamı bol.

Birileri bir şeyleri çeviriyor,
Ama kimse ne döndüğünü söylemiyor.
Çünkü dönen çarkın bir yerine tutunanın sesi çıkmaz.
O çark durmasın yeter.

Ve işin en acı tarafı şu:
Susmak erdem olmaktan çıktı, strateji haline geldi.
Burası artık sesini çıkaranların değil, sessizce işini yürütenlerin şehri oldu.

Ama unutulmasın…
Tarih boyunca her düzenin sonunu getiren şey,
biriken suskunlukların çığlığa dönüşmesidir.