Kaynar bir suya kurbağayı atarsanız can havliyle zıplar çıkar, ılık bir suya bırakır ve altını da düşük ateşle yakarsanız kurbağa yavaş yavaş ısınır, uyur ve bir daha da uyanamaz, pişerek ölür…
12 Eylülden önce bizleri kaynar sulara atıyorlardı, sağcısı, solcusu, dincisi olsun toplumsal reflekslerimiz ondandı, her seferinde zıplayarak çıkıyor kurtuluyorduk, baktılar ki bu böyle olmayacak uluslararası şer örgütleri bizleri toplum olarak ılık suya koydular ve altımızdaki kısık ateşle bizleri uyku moduna soktular…
Toplum olarak; beslenmede, giyim-kuşamda, sanayide, turizmde, her türlü eğitimde işin kolayı nasılsa oraya sürüklediler, bizlerde kuzu kuzu denilenleri yapmaya, giyim-kuşamda zibidi olmaya, beslenmede doğallıklarda uzaklaşmaya, sanayide hazırı elde etmeye, turizmde sürünmeye, eğitimde sürekli aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemeye devam ederek cennet olması gereken bu güzelim ülkemizde elin oğlunun yazdığı senaryolar gereği rolümüzü kusursuz oynayarak ılık suda günü gün etmeye, cehenneme giden yoldaki çiçekleri toplamaya başladık, oysa yavaş yavaş uykuya daldığımızı başka ülkelerin körleri görüyor, bizler ise yaklaşan tehlikeye karşı keyif almaya devam ediyoruz.
Ben demiyorum ki değişmeyelim, değişelim ama gelişerek, üreterek değişelim ve çağın gereklerine uyum sağlayalım, başkalarının bizler giydirmeye çalıştığı ateşten gömlekler değişim değil idam sehpasına giderken giyilen beyaz ve yakasız gömleklerdir.
Çok uzaklara gitmeyelim; televizyonlarda veya sanal medya guruplarında yayınlanan ve bizlere çok uzak olan konular, davranışlar, espriler ve giyim-kuşamlar yıllardır yavaş yanan ateşimize atılan odunlardır ve altımızdaki kazan ısınmaya devam ediyor.
Kolay zengin olma yöntemleri, mafya özentileri ve daha bir sürü aşiret-maraba ilişkileri, uyuşturucu özentili konular, saymakla bitmeyecek malzemeler sürecin bir parçası olarak hayatımızda var olmaya devam etmektedirler, bizler kazanın içinde keyif çatarken bizleri yönetenler kendilerini kazanın dışında sanıyorlar oysa hepimiz aynı gemide değil aynı kazandayız.
Çok uzaklara gitmeyelim, son bir yıl içinde yaşları 16 dan küçük çocukların işlediği cinayetlerin sayısına bakalım. Daha dün sözüm ona bazı ünlülere yapılan uyuşturucu operasyonlarına bakalım, daha dün cebinde ekmek parası olmayanların birden bire holding sahibi olmalarına bakalım, okuduğu okulda bitirme tezini bile hazırlayamayanların birden bire dekan,rektör olmalarına bakalım- tabi hak ederek o makama gelenlere saygı duyduğumu da belirtmek isterim.
Kısaca şu bir gerçek: Ne zaman ayaklar baş, başlar ayak olursa o toplumda; ulusal birlik, kardeşlik, barış ve huzurdan söz edemezsiniz, işte düşman bunları uygulamaya ve başarmaya çalışıyor ve hedefine uğrun uğrun gitmeye devam ediyor. Allah sonumuzu hayır etsin…