Ne yazacağım nasıl başlayacağım arasında gidip gelirken yılların verdiği tecrübeyle gazeteci olduğumu hatırlayarak kendimi toparlamam gerekiyordu.
Ya mesleğimi devam ettireceğim ya da köşeme çekilerek 46 yıllık eşimin yasıyla yaşamaya devam edecektim. Acım büyüktü.
Ölüm hak ve gerçekti. Hayatın devam ettiğini ve her canlının ölümü tadacağının bilincinde hareketle çok sevdiğim 50 seneyi aşkın gazetecilik mesleğimi sonuna kadar devam ettirmem gerektiğine karar verdim. Rahmetli eşim de bunu isterdi biliyordum.
2025 Nisan ayının başlarında kanser teşhisi konulan ve Ankara Lokman Hekim hastanesinde 22 Nisan’da başarılı bir operasyon geçiren eşimin tedavilerini Bülent Ecevit Üniversitesi hastanesinde devam ettirirken her şey yolundaydı.
Aradan geçen 2-3 aylık tedavilerinde eşimin “Göğsümde ağrılar var” demesiyle bu ağrıların ne olduğunu anlamak için akciğerde çekilen Emar sonucunda kanser illetinin akciğerlere sıçradığını öğrenince dünyam başıma yıkıldı. Bütün planlar bozulmuştu.
Yapılan kemoterapi, ışın ve akıllı ilaç uygulamaları da maalesef tedaviye sonuç vermeyince yoğun bakıma alınan ve entübe edilen eşim 29 Kasım Cumartesi günü saat 13.05 de hayata gözlerini yumarak ailemizi çok büyük acılara bırakarak hakka yürüdü.
Daha önceleri bana ve 2 evladıma vaadi olan “Öldüğümde beni babamın ve annemin yanına defnedin” sözüne sadık kalarak Giresun ili Çanakçı ilçesi EGE köyümüzdekicamimizde kılınan öğle namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından sonsuzluğa uğradık. Akşam ezanı sonrası da köyümüzün camiinde kuran okuttuk ve buradaki son vazifemizi yaptıktan sonra da Zonguldak’a döndük.
5 Aralık Cuma günü akşamı da Zonguldak’taki evimizde kalabalık komşu dost ve yakınlarımızla akşam namazı sonrasında 7’sinin kuranını okutarak ruhuna yolladık ve vefat eden tüm din kardeşlerimize dualar ederek bu görevimizi de yerine getirmiş olduk.
Böylesine yaşanan acıların yarası hemen geçmezmiş başa gelince anlıyormuşuz. Allah kimseye yakınlarının acısını yaşatmasın.
Ocağımıza ateş düşüren KANSER illetine aman dikkat edelim. Nereden ve nasıl şekilde geleceği hiç belli olmayan bu sinsi hastalık vücuda girdiğinde bir daha çıkması çok zor oluyor. BEUN Üniversitesi Onkoloji bölümünde tedavileri döneminde eşime refakat ederken 4 katlı binada çok sayıda kanser hastası yatıyordu. Onlarca hatta yüzlerce. Ölenleri gördüm bağıran ve feryat edenleri de…
Pandemi döneminden sonra daha da artış gösterdiği ifade edilen kanser illetine tedavi olmak için her gün yüzlerce hasta müracaat ediyor buna bizzat şahit oldum ve hatta eşimin doktorlarıyla da bizzat konuşurken kanser hasta sayısının doruk noktaya ulaştığını öğrendim. Sadece bir onkoloji doktoru bu kadar hastaya nasıl bakıyor şaştım kaldım ve bir doktorun daha atama yapıldığı bilgisini aldım.
Kanser hastalığı tedavisinde yapılanlar belli. Kemoterapi, ışın ve akıllı ilaç uygulamaları hastalığa çare oluyorsa bu hastalığı yenme şansı var ancak kanser ileri safhalara geldiyse her insanın bünyesi buna müsaade etmiyorsa ve bağışıklığı çöküş içine giriyorsa hele bir de 4. evreye gelmişse doktorların da elinden bir şey gelmiyor. Tıpkı benim eşimde olduğu gibi.
Maalesef hayata tutunamadı. Bu KANSER illeti ocaklara ateş düşürmeye devam ediyor.Böyle durumlara birde hastalık yönünden bakmamak lazım. Hastalığı veren Allah olduğuna göre eğer şifa tecelli etmiyorsa devreye ölüm gerçeği giriyor. Her canlı ölümü tadacak ve bir gün bu ölüm hepimizin kapısını çalacak bundan kaçış yok.
Sözün özü şudur ki.
Dünyalar senin olsa ne yazar. Ali yazar veli bozar. Allah son noktayı koyar. Bu süreçte gerek hastalığımız süresinde ve gerekse eşimin hakka yürüdüğü cenaze merasiminde yanımızda olan gelen giden, acımızı paylaşan, telefon eden ve sosyal medyadan da yazarak destekte bulunan tüm sevenlerimiz sağ olsun. Allah kimseye bu tür acılar yaşatmasın. Kalın sağlıcakla.