Bazen,yalnızca bir bakış yeter insanın içini ısıtmaya.
Ama biz,zamanın telaşına öylesine kapıldık ki,kendi içimizdeki yakarışları duymaktan bile uzaklaştık. Yüreğimiz konuşuyor,ruhumuz feryat ediyor.
Fakat biz çoğu kez kulaklarımızı tıkıyoruz.
Hayat, koşuşturmanın içinde bizi sıradanlaştırdı
Orta halli bir evin, orta halli bir otomobilin,orta halli bir geçim derdinin parçası olduk.Sanki herkes aynı kalıba dökülmüş gibi… Oysa ruh,sıradanlığı kabul etmez.Çünkü insan yalnızca ekmekle değil,aşkla, sevgiyle, merhametle yaşar.
Sevmenin ve sevilmenin kıyısında yürüyebilmek,işte insanı diri tutan şey bu dur.Ama biz, çıkarların çirkin dünyasında aşkı da sevgiyi de yitirdik.
Üç kuruşluk hesaplar uğruna en güzel duygularımızı harcadık.Sonra bir gün,içimizde büyüyen o boşluğu fark ettik.Çünkü sevgisiz ve aşksız kalmak,insanı yavaş yavaş öldürür.
Ruhun çırpınır,kalbin feryat eder…
“Aşk” diye diye yanar insan,ama çoğu zaman farkına bile varmaz.Ta ki,bir gün yüreğine dokunan gerçek sevgiyi yeniden hissedene kadar.İşte o an, bahar gelir.Serin yağmurlar düşer Eylül akşamlarına. Bir Türkü yükselir uzaklardan.
Sözleri alır götürür seni enginlere, özlediğin sevgiliye …
Çünkü aşk,yalnızca bir kadına ya da bir erkeğe duyulan his değildir.
Aşk;hayata,toprağa, insana,dostluğa, sadakate tutunmaktır.
Bir çocuğun gözlerindeki masumiyette,bir annenin ellerindeki nasırda,bir dostun omzundaki sıcaklıkta gizlidir.
Gün gelir,anlarsın ki:
Hayat bütün telaşına,bütün yorgunluğuna rağmen hâlâ güzeldir.Çünkü sevda varsa, bahar hiç bitmez.