Bilet parası ödeme vakti geldiğinde elini cebine attı; para yoktu.
Yüzü kızardı, başı önüne düştü. Mahcup oldu.
Tam o anda, parayı çalan adam ayağa atıldı.
Sanki bir iyilik yapıyormuş gibi seslendi:
“Senin paranı ben öderim.”
Adam derin bir rahatlama hissetti, memnun oldu.
Otobüsteki yolcular olan biteni bu kadarla gördü.
Ve herkes, parayı çalan adamı alkışladı.
.................................
.................................
Devrek Belediye Başkanı hayır ve hasenat işlerine kendini adamış görünüyor.
Bunlar elbette güzel hareketler.
Ancak yardım yaparken insanları mahcup etmek, toplum önünde incitmek, psikolojik bir üstünlük kurmak da bu işin içine giriyorsa, işin rengi değişiyor.
Başkanın yaptığı yardımların kendi cebinden olduğunu düşünmek isterim.
Zira vatandaşın parasını, yine vatandaşa “bağış” gibi sunmak yakışık almaz.
Yoksa bu yardımlar, vatandaştan alınıp vatandaşa reklam olsun diye geri mi veriliyor?
İnsan bunu sormadan edemiyor.
Belediyenin bir şirketi var.
Tıkır tıkır işlediği söyleniyor, başarıdan başarıya koşuyor.
Devrek’in bilbordlarını süslüyor.
Bu bilbordlardan belediye kira alıyor olmalı;
zira ufak tefek rakamlar değildi bu alanların bedeli.
Bu belediye şirketinde kaç tane yönetim kurulu üyesi var?
Bizler merak içindeyiz.
Gerçi cevabını bildiğimiz soruyu soruyoruz ama olsun;
hiç değilse kayıtlara geçsin.
Ortada 150 milyonluk malzeme alımı var.
Ama 2 milyarlık bir yatırım, elle tutulur bir eser yok.
Bu durumun incelenmesi gerekir.
Çünkü Devrekli esnaf açıkça muzdarip olduğunu dile getiriyor.
Bizim başkan da çok yoruluyor.
Düğünler bitiyor, cenazeler başlıyor;
her gün başka bir ruh hâline girip çıkıyor.
Ama olsun…
Senetler var, takvim işliyor.
Seçim günü erken geliyor.
O gün herkesin cebine bir kez daha bakılacak.
........................................
........................................
1789 Fransası’nda halkı sokağa döken şey idealler değil, boş tencereydi. Vergi yükü sıradan insanların omzundaydı,yöneticiler halkdan kopuk insanlardı, hep kendi yandaşlarını hep kendi caplarındaki insanlar ile karar veriyorlardı, yönetenler ise refah içindeydi.keyfe keder harcamalar,sorgulanmayan harcama bütceleri, kontrolsüz işler, belirsiz yarınlar gibi süreç içersinde Ekmek pahalıydı, maaş yoktu,maaş alanlarda ise bereket yoktu , umut kalmamıştı. Halk artık kaybedecek bir şeyinin olmadığını hissettiğinde devrim kaçınılmaz oldu.
Bugün Devrek’te kimse Bastille basmıyor ama tablo tanıdık: Geçim derdi, faturalar, işsizlik, adaletsizlik hissi.Kurtarıcının keyfe keder yaşamı, soylu sınıfı oluşturması,Devrekde akil insanları kendileri belirlemesi gibi nedenler sıralıydı. İnsanlar sabah uyanınca “bugün nasıl yetireceğim?” diye düşünüyor.Devrekde bir çok kurumda kişiler çalışanlar huzursuz ve mutsuzdu her köşede bir anlamsızlık vardı,Devrek hiç görmediği bir huzursuzlugun içinde kalmıştı, tabi Bir yanda ekonomik sıkıntıyla boğuşan vatandaş, diğer yanda halktan kopuk, cam fanusundan dünyaya bakanlar…Soyluların Devrek’in geleceğine yön vermeleri yaşanmış bir geçmişi bizlere hatırlatıyor. Fransa’daki gibi burada da sorun tek bir kişi kaynaklımı yoksa bir gurh insandan dolayımı bunlar yaşanıyordu oyda Marie Antoinette’in adı tarihe “ekmek yoksa pasta yesinler” sözüyle kazındı. Söylemiş olsun ya da olmasın, bu cümle yönetenle yönetilen arasındaki kopuşun sembolü oldu. Devrek’te kimse pasta istemiyor. İnsanlar sadece ulaşılabilir ekmek,iş güçü, eşitlik, akraba kayırmaları,Belediye hizmetleri, Eşit imkanlar, Akraba kayırmaları, yani adil gelir, düzgün hizmet, onurlu yaşam istiyor. Tarih bize şunu söylüyor: Halk ekmeğe ulaşamıyorsa, mesele açlık değil; adalettir.
.................................................
..................................................
Seçim döneminde yüzlerce gencimize iş sözü verildi. Bu sözler kulaktan dolma değil. Öğretmenevi’nde yapılan toplantıda bizzat “50–55 kişiye söz verdim” ifadesi kullanıldı ve bu kayıt altındadır. Aradan zaman geçti, sözler duruyor; gençler hâlâ bekliyor.
Devrek’te mesele kadro değil, irade meselesidir. İki dönem milletvekilliği, iki dönem belediye başkanlığı yapmış bir ismin Ankara’da kapı açamaması mümkün değildir. Talep etmesi bile yeterli olacakken, gençlerin oyalanması kabul edilemez.
Bugün işsiz kalan genç, yarın umudunu kaybediyor. Umudunu kaybeden genç ise Devrek’ten kopuyor. Bunun adı sadece işsizlik değil; sosyal çöküştür. Kimse Devrek’te sabırla geçinmemizi, sessizce beklememizi istemesin. Söz verildiyse tutulur. Aksi hâlde bunun adı siyaset değil, oyalamadır.
................................................................................