Terzi, Meydan, Umutsuzluk...

Uzun yıllardır tanıdığım ve yaşım gereği birçok siyasi sürece şahit olmuş biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim:

Abone Ol

Sayın Muharrem Terzi hakkında şahsıma ulaşan, kulağıma fısıldanan tek bir olumsuzluk duymadım. Bir kişiyi sevmiyorsak açıkça ifade ederiz; ama biz, Muharrem Terzi’yi seviyoruz. Çünkü kendisini tanıyanların çoğu gibi, onun samimiyetine, mücadelesine ve duruşuna şahit olduk.

Ancak artık koltuklar bir sınav yeri hâline geldi. Ne yazık ki arkadaşlarımız, dostlarımız bu sınavda çoğu zaman kaybediyor. Unutulmamalı: Makamlar insanlara değil, insanlar makamlara şeref kazandırır.

Muharrem Terzi gençlik yıllarından bu yana teşkilatların içinde yetişti. Fakat başta olmak ile koltukta oturmak arasında büyük bir fark var. Artık temsil makamında olduğu için hayatı, duruşu, aldığı her karar sorgulanacak, her adımının sorumluluğu ağır olacak.

Tüm güç odaklarına rağmen, Zonguldak kulisinin desteği ve Sayın Ahmet Bey’in olurlarıyla Devrek İlçe Başkanı oldu. Oldu ama bu durumdan rahatsız olanlar da var. Kafalarda yüzlerce soru dolaşıyor. Atamada öncülerden biri kim? Mustafa Çağlayan. Diğeri kim? Ahmet Çolakoğlu. Şimdi yapılacak hataların faturası kime kesilecek? İşte bu ince çizgide, eğer bir gruplaşma varsa, bu gruplar arası mücadelenin sonucunu zaman gösterecek.

Lakin şunu net söyleyeyim: Eğer bir taraf seçmem gerekseydi, siyasi gözle değil, vicdani tarafsızlığımla Muharrem Terzi’den yana olurdum. Çünkü yeni bir sürecin başında olan bir isme destek olmak, sahip çıkmak, atılacak taşların önüne siper olmak gerekir. Bu sadece bir kişinin değil, Devrek’in geleceğinin meselesidir.... Devrek’te ilginç bir gelenek var: Hangi belediye başkanı gelirse gelsin, ilk kurban meydan oluyor.
Sanki yazılı olmayan bir kural, görünmez bir sözleşme:
“Koltuğa oturdun mu önce meydana dokunacaksın!”

Garibim havuz…
Bir yapılıyor, bir gömülüyor.
Yetmiyor, tekrar çıkarılıyor, sonra yeniden boyanıyor.
Hani dil olsa konuşacak:
“Ben ne yaptım size?” diye feryat edecek.

Bir dönem batoncu heykelleri Devrek meydanında tur atmaktan 10 bin adım hedefini tamamladı.
Bir o köşede, bir bu köşede…
Sanki heykeller bile yerinden memnun değil, “bizi rahat bırakın” der gibi.

Taşlar mı?
Onların ayrı bir hikâyesi var…
Hiç iş olmasa bile mutlaka sökülüp yeniden diziliyor.
Belki de bu taşların altından bir sır çıkacak diye bekliyorlar.
Kim bilir, belki her söküldüğünde “bu kez anlamlı olacak” diye ümit ediliyor.

Ama işin garip yanı şu:

Meydanın bu kadar değişmesine rağmen hiç kimse aslında neyin değiştiğini tam olarak fark etmiyor.
Görüntü değişiyor ama ruh yerinde sayıyor.
Taş yer değiştiriyor ama zihniyet sabit.
Havuz boyanıyor ama su akmıyor.
Meydan yenileniyor ama insanlar meydanda huzur bulamıyor.

Şimdi şöyle diyeyim:

Meydan yapmak kolay, meydan olmak zordur.
Asıl mesele taşları dizmek değil, insanları bir araya getirebilmektir.
Havuzu boyamak değil, Devrek’e nefes aldırmaktır.

Belki de artık meydanla oynamayı bırakıp, meydanı gerçekten yaşatmanın zamanı geldi.