Zonguldak… Uzun yıllar emeğin, dayanışmanın ve toplumsal huzurun kenti olarak anılan bu şehir, son dönemde bambaşka bir tabloyla gündeme geliyor. Kent merkeziyle birlikte Ereğli, Çaycuma, Kozlu ve diğer ilçelerde yaşanan kavga, yaralama, saldırı ve cinayet olaylarındaki artış, toplumun her kesiminde derin bir tedirginlik yaratıyor.
Sokaklarda, mahalle aralarında, hatta gündelik yaşamın en sıradan anlarında yaşanan bu olaylar artık “istisna” olmaktan çıkmış durumda.
Son aylarda basına ve emniyet kayıtlarına yansıyan olaylara bakıldığında, şiddetin Zonguldak genelinde belirgin biçimde arttığı görülüyor. Basit tartışmaların kısa sürede kavgaya, kavganın ise yaralama ve cinayetle sonuçlandığı vakaların çoğaldığı dikkat çekiyor.
Bu durum yalnızca bireysel olaylar olarak değil, toplumsal bir kırılmanın işareti olarak değerlendirilmelidir.
Sorunun kaynağına inildiğinde karşımıza tek bir başlık çıkıyor: kontrolsüz dijital dünya.
Geçmişte çocuklar ve gençler sokakta, mahallede, aile ve toplum denetimi altında büyürken; bugün odalarına kapanmış, ekranların içinde kaybolmuş bir nesil ile karşı karşıyayız. İnternet artık yalnızca bilgiye ulaşma aracı değil, aynı zamanda şiddetin, cinselliğin, uyuşturucunun ve suçu yücelten içeriklerin sınırsızca dolaştığı bir alan hâline gelmiş durumda.
Raporlar ve akademik çalışmalar, Türkiye genelinde özellikle genç yaş grubunda şiddet eğiliminin ve madde kullanımının arttığını ortaya koyuyor.
Şiddet içerikleri, suçun özendirildiği paylaşımlar ve “cezasızlık algısı”, genç zihinlerde tehlikeli bir normalleşmeye yol açıyor. Bu durum Zonguldak’ta da kendini açık biçimde hissettiriyor.
Toplumsal yapının temelini oluşturan saygı, edep ve sorumluluk bilinci ciddi biçimde zayıflamış durumda. Büyüklerin sözünün dinlenmediği, otoritenin reddedildiği ve “lay lay lom” anlayışıyla yetişen bir nesil gerçeğiyle yüz yüzeyiz.
Bu tablo yalnızca bireylerin değil, toplumun geleceğinin de alarm verdiğini gösteriyor.
Kadına yönelik şiddet ve cinayetlerdeki artış, yalnızca bireysel sapkınlıklarla açıklanamaz. Uzman görüşlerine göre, internetteki sınırsız ve denetimsiz özgürlük algısı, şiddeti meşrulaştıran bir zemin oluşturuyor.
Unutulmamalıdır ki sınırsız özgürlük, özgürlük değildir; aksine toplumu kaosa sürükleyen bir tehdittir.
Zonguldak’ta ve ülke genelinde yaşananlar, “bir şeyler yanlış gidiyor” demek için fazlasıyla yeterli. Şiddetin sıradanlaştığı, insanların birbirine tahammül edemediği bir ortamda toplumsal huzurdan söz etmek mümkün değildir.
Bu noktada en büyük sorumluluklardan biri Milli Eğitim Bakanlığı’na düşmektedir. İlkokuldan itibaren çocuklara yalnızca akademik bilgi değil;
dijital okuryazarlık,
sosyal medya bilinci,
internetin doğru ve güvenli kullanımı
konularında sistemli eğitimler verilmelidir.
İnterneti tamamen yasaklamak çözüm değildir. Asıl çözüm; çocuklara ve gençlere internetin bilgi, üretim ve gelişim aracı olarak nasıl kullanılacağını öğretmektir.
Bilinçli eğitim, nesilleri kurtarmanın en güçlü yoludur.
Eğitim yalnızca okulda verilmez. Aileler, çocuklarının dijital dünyadaki yolculuğunu yakından takip etmeli; ilgi, sevgi ve rehberlikten vazgeçmemelidir.
Ahlak ve maneviyat, önce evde başlar; okulda ve toplumda şekillenir.
Zonguldak’ın ve ülkemizin geleceği, bugün atılacak adımlara bağlıdır. Şiddetin arttığı, değerlerin eridiği bu süreçte sessiz kalmak, sorunun büyümesine göz yummaktır.
Nesillerimizi kaybetmemek için; bilinçli eğitim, güçlü aile yapısı ve denetimli özgürlük artık bir tercih değil, zorunluluktur.