Yerel tarih araştırmacısı Hayati Yılmaz’ın “El Değmemiş Topraklar” başlıklı çalışması, Zonguldak’ın yüzyıllar önceki doğal yapısını gözler önüne serdi. Paylaşımda, kentin bugünkü merkezinin 1840 yılına kadar tamamen bakir bir kumsal olduğu vurgulandı.
Paylaşımda şu ifadelere yer verildi;
"EL DEĞMEMİŞ TOPRAKLAR
1211 yılında Selçuklu döneminde Çobanoğlu Beyliği Zonguldak’ta egemenlik kurumuştu. Bu beyliğin altında yaşayan Türkler genelde iç kesimlere yerleşmişti. Daha sonra Candaroğlu Beyliği Batı Karadeniz’de hakimiyet kurdu. Bu beylikte de Türkler iç kesimlere yerleşmişti.
Ereğli ve Amasra kalelerini Cenovalılar (Cenevizliler) koruyordu. Osmanlı’nın ilk defa Zonguldak’ı egemenliğine alması , Orhan Bey zamanında 1340 yılında gerçekleşti. Fakat Cenevizliler Türk köylerine yaptıkları baskınlar ,yağmalamalar artınca , 1459 yılında Fatih Sultan Mehmet’in ordusu ile gelip Ceneviz kalelerini almasıyla , bölgenin tamamı Türklerin eline geçti.
Fakat 250 yıldır Türkmenler denizden uzak yerde yerleşmişti. Genelde tepelik arazide açtıkları ormanlarda tarla sürüp, hayatlarını devam ettirmeye çalışmışlardı. Denizcilikten anlamayan Türkmenler , deniz kıyılarından da uzak kalmıştır. Fakat bunun başka nedeni de vardır. Cenevizliler denizlerde hakimiyet kurmasından dolayı korku beslemelerinden kaynaklanır.. Bu yüzden köyler deniz kıyılarından uzak durmuşlardır.
Fatih’ten sonra da durum değişmedi. Fakat Ereğli şehri hem deniz kıyısı ve tarım arazileri yakın olduğundan, Osmanlı’nın da önemli bir şehri olarak kaldı. Bartın deniz kıyısından birkaç km uzakta , dere kenarında kurulmuş bir başka şehirdi. Tarıma uygundu. Türkmenler buraya da yerleşti. Filyos vadisi boyunca da yerleşme başlamıştı. Bu sefer Rumlar , Ermeniler belki Hristiyan Türkler, Aleviler dağlık alanda köylerini kurdular. Zira şimdi de onlar azınlık kalmıştı.
Türkler Osmanlı’nın ilk zamanlarından beri sahilleri orman ürünlerini pazarlamak amacı kullanmaya başladılar. Ereğli ve Bartın yerleşkeleri arasında en kestirme yol deniz yolu idi.
Fakat 1600 yıllarından sonra sahiller Rus tehdidi altındaydı. Rus kazakları 1640 yılında tüm kıyılara çıkarak yağmalar yapmıştı. Bu durum köylüleri ormanlık alanda yaşamaya itti.
Zonguldak şehir merkezi ; başka bir değişle Sandraca, yerleşim için uygun yer değildi. Üzülmez Deresi buna müsaade etmiyordu. Tepeliklerde deniz nemi aldığı için tarıma uygun olmadığından tercih edilmedi. Üstelik en yakın şehirlere uzak ve ters tarafta kalıyordu. Ereğli -Bartın arası geçiş yolu Devrek üzerinden kolay olduğundan buranın tercih edilmemesi 1800’lü yıllarına kadar tek bir evin bile olmamasını sağladı.
Yani bugünkü şehir merkezi, 1840 yılına kadar tamamen bakir bir kumsaldı. Yine de iç kesimlerde bulunan köylülerin orman ürünlerini pazarlaması için bir iskele olduğu ve birkaç sandalın çalıştığı tahmin edilir. Hiçbir yerleşim olmayınca kayıtta tutulmuyor. Bu yüzden 1800’lü yıllarına kadar şehir merkezi hakkında Osmanlı kayıtlarında herhangi bir bilgi bulunmuyor. Dolayısı ile o yıllarda buranın adı da bilinmiyor.
Hal böyle olunca , Zonguldak isminden yola çıkarak günümüz yerel tarihçileri tahminlerde bulunmuştur. Bazıları zorlayıcı isimler takmıştır. Özellikle bir araştırmacının ; buranın bataklık olmasından dolayı, sivrisinek yuvası olduğunu; denizcilerinde bu nedenle buraya sivri sinek sokmasında yaşanan Zonglamak’tan geldiğini yazar. Ya da Zıngıldamak , Zıngıldak gibi absürt tahminler yürütmüştü.
Zonguldak’ın ismi daha önce ‘’Kumluk’’ anlamına gelen Sandraka veya Sandrake olduğunu hatırlayayım. Bazı eski haritalarda ise Üzülmez Nehrinin adı ‘’Jarok ‘’olarak veriliyor. Yani aslında Yarık.... Zonguldak Şehir Merkezi aslında bir yarığın önünde (Dar bir vadi önünde) kuruludur.
Üzülmez deresi dağların arasından akıp gelir.
1829’dan sonra Zonguldak’ta maden ocaklarının açılması ile ilk yerleşimler kurulmaya başlar. Fakat yerleşenler yine dışarıdan gelenler oldu. Zonguldak’ın yerli Türkmenleri bu vadiden hep uzak durmaya çalıştı fakat ; zamanla madencilik Zonguldaklıların üzerine giydirildiği meslek haline getirildi.
Ve o günden bugüne bu el değmemiş vadide artık bina yapacak yer kalmadı. Buna rağmen madenlerdeki küçülmeden sonra yine Zonguldak’ın geneline hitap etmemeye başladı.
Tıpkı yüzyıllar önce hitap etmemesi gibi."