Ertuğrul, Halep’ten yeni yurdun muştulu haberiyle gelmiştir. Gelişi, tüm umutlarını ona bağlayan Kayıları büyük bir sevince boğar. Ertuğrul’u gördüğüne en çok sevinen kişi ise Halime’dir. Fakat bu mutluluk anı hiç de uzun sürmeyecektir. Ertuğrul, kendisi yokken obada yaşananları öğrenecek ve sarsılacaktır. Her şeyin tükendiğini düşündükleri anda, Kayılara yeniden inanç aşılayan Ertuğrul; hem bir aşkın kederini, hem de bir obanın kaderini sırtlanmak zorundadır artık. Göçecekleri yeni topraklar için, neşe ve heyecanla hazırlanan oba halkı; evlatlarının başarısıyla gururlanan Süleyman Şah ve Hayme Ana; beylerinin arkasında sıradağlar gibi durmayı şeref bilen alpler… Hepsi de kendilerini bekleyen geleceğin aydınlığından emindir. Çünkü Gündoğdu’nun canını kurtarmaya çalıştığı, uzaklardaki sürek avından da; Tapınakçıların, İslam Dünyası’nın kılcal damarlarına yaydıkları melanetlerden de habersizdirler. Yeni günler güzelliklere gebe olduğu kadar, sancılı da olacaktır Kayılar için. Bu zor günlerde Ertuğrul; kendisine güvenen insanlar için, hem savrulan bir kılıç, hem de dalgalanan bir bayraktır artık…