Zonguldak/Ereğli’nin Kandilli – diğer bilinen adıyla Armutçuk – sahilinde, Karadeniz’in dalgalarıyla yoğrulmuş bir tarih parçası saklı duruyor. Bir zamanlar Fransız şirketler tarafından işletilen bu kömür madeni, Türkiye’nin erken endüstriyel gelişim dönemine ışık tutan önemli bir miras niteliğinde. Bugünse geriye, zamanın aşındırdığı metal yapılar, karanlığa uzanan tüneller ve doğanın yavaş yavaş içine işlediği eski çalışma alanları kalmış durumda.
Kömürün Gölgesinde Geçen Yıllar
Emek, Zorluk ve Üretim Dönemi
Madenin faal olduğu yıllarda Kandilli, yoğun bir işçi nüfusuna ev sahipliği yapan hareketli bir yerleşimdi. Kömürün Fransız işletmeciler tarafından Avrupa’ya taşındığı dönemlerde liman ve iskele hattı sürekli aktifti. Maden işçileri, gün doğumundan gün batımına kadar bu tünellerde çalışır, raylar üzerinde hareket eden maden arabaları ise hiç durmadan kömür taşırdı.
Bugün sessizce duran paslı tekerlek izleri, bir zamanlar buradan geçen yüzlerce işçinin adımlarını hatırlatır. Yıkık kuleler, eskiden gözetleme ve yük taşıma noktaları olarak hizmet verirdi. Şimdi ise rüzgâra karşı dimdik duran hayalet yapılar gibidirler.
Terk Edilmiş Yapıların Dili
Raylar, Tüneller ve Rüzgârın Taşıdığı Anılar
Kandilli sahilinde dolaşırken, kıyıya yaklaşmış toprak yığınlarının arasından hâlâ görülebilen ray parçaları insanın içini burkar niteliktedir. Tüneller ise karanlığa doğru açılmış bir zaman kapsülü gibidir; içeri girildikçe nemli duvarlarda kömür tozunun izleri hâlâ hissedilir.
Bölgedeki uyarı levhaları, eskiden madenciliğin ne kadar tehlikeli bir iş olduğunu hatırlatır. Yine de tüm bu yıkık dökük görüntünün içinde, geçmişten gelen güçlü bir yaşam enerjisi sezilir; sanki yapıların her biri hâlâ o günlerden bir hikâye anlatmaktadır.
Kandilli’nin bugünkü manzarası, doğa ile terk edilmiş endüstri yapılarının muhteşem bir birleşimini sunar. Karadeniz’in dalgaları, zamanında kömür taşımak için kullanılan iskele kalıntılarına vura vura onları aşındırmış; ormanın yeşili metal yapıları sararak kendi dokusuna katmıştır.
Mevsimine göre sisle kaplanan sahil, fotoğraf sanatçıları için adeta doğal bir plato görünümü sunar. Paslı demirlerin arasından yükselen bitkiler, medeniyetin izlerini yavaş yavaş geri alan doğanın zaferini gözler önüne serer.
Kandilli’deki bu eski Fransız maden ocağı, hem bölgenin ekonomik geçmişine hem de Türkiye’nin endüstri tarihine ışık tutan bir değer taşıyor. Bugün büyük ölçüde terk edilmiş olsa da, restore edilmesi hâlinde kültürel ve turistik bir cazibe merkezine dönüşebilir. Yürüyüş rotaları, endüstri mirası müzesi veya açık hava sergi alanı gibi projelerle bölgenin yeniden canlanması mümkün.
Bu nedenle, Kandilli sadece bir manzara değil; hem emeğin hem de tarihsel dönüşümün sessiz bir tanığıdır.