İnsanların idaresine soyunarak  onların mesuliyetlerini alanların, sorumlulukları çok büyüktür,çünkü,hesap günü geldiğinde o insanların hesabı muhakkak sorulacaktır.. .     Din kitaplarımızd...

  İnsanların idaresine soyunarak  onların mesuliyetlerini alanların, sorumlulukları çok büyüktür,çünkü,hesap günü geldiğinde o insanların hesabı muhakkak sorulacaktır.. .     Din kitaplarımızda buyruluyor ki, mealen, bir kişiye amir olan kıyamette Allahütealâ nın huzuruna bir eli ensesinde bağlı olarak gelecek, onun hesabını düzgün verirse eli çözülüp cennete, şayet veremezse diğer elide bağlanarak yüz üstü cehenneme atılacaktır. Bu hesabın başında da adaletle muamele başta gelecektir. Şimdi adaletin dinimizdeki tarifine bakalım. .Adalet, bir amirin, bir hakimin, memleketi idare için koyduğu kanun, kaide, çizdiği hudut içinde hareket etmektir. Zulüm ise, bu kanunun, bu hududun, bu dairenin dışına çıkmaktır. Adaletin dinimizdeki esas tarifi ise; “Kendi mülkünde olanı kullanmak” demektir. Zulüm de, başkasının malına, mülküne tecavüzdür. Nüfusunun  kahir ekseriyetinin Müslüman olduğu ülkemizin kanunlarına bakarsak , ,İtalya’dan ceza yasasını, Fransa’dan idare hukuku ilkeleri ni, İsviçre’den medeni hukukunu, Almanya’dan ceza yargılaması hukukunu almışız. Bu gün herkes adaletsizlikten şikâyetçi. Haklının güçlü olduğu değil,güçlünün haklı olduğu bir toplum olmuşuz . Güç, kimi zaman siyaset, kimi zaman makam mevki, kimi zamanda para sahibinde olmaktadır. Adaletin olmadığı yerde huzur beklemek beyhudedir.                                                                                                                           Hazreti Ömer  10 sene 6 ay ve 7 günlük hilafeti zamanında, iki büyük devlet olan Bizans ve Sasani devletlerinin hakimiyeti altında olan Suriye, Filistin, Mısır, Irak ve İran’ı İslam devletinin sınırları içine aldı. 1036 büyük şehri zapt etti. Kuzey Afrika’dan Türkistan’a, Azerbaycan’dan Yemen’e kadar uzanan ve 2 milyon km2.den büyük olan İslam devletini, kurduğu mükemmel müesseselerle çok güzel idare etti. Davalara bakması için mahkemeler, adli teşkilatlar, suç ve zabıta işlerine bakan, satıcıları kontrol eden, halkın birbirleriyle olan münasebetlerini düzenleyen teşkilatlar kurdu. Onun zamanında 4.000’den fazla yeni cami yapıldı. Yollar, köprüler inşa edilip, su kanalları açıldı. Fakir çocuklara maaşlar verildi. Mescid-i Haram’ı ve Mescid-i Nebevi’yi genişletti. İslamiyet’i yaymak için her tarafta okullar açtırdı. Çok adil, abid, merhametli, alçak gönüllü olup fakirlikle yaşardı. O kadar adaletli idi ki, Ömer’in adaleti sözü dillere destan oldu. Âlimler ittifak etmişlerdir. Hazret-i Ömer’den sonra, dünyada kimseye Hazret-i Ömer dirliği gibi [idaresi gibi] dirlik verilmedi. Kimse onun yoluna varamadı. Hilafetinde, (Dicle nehri kenarında koyun güden çobanın, bir koyunu zayi olsa, korkarım ki, onu Allahü teâlâ, niçin çobanın koyunlarını gözetmedin diye benden sorar) der idi.                                                                                                                   İdarede olanların kendilerinden hesap sorulacağını düşünüp, düşünmemeleri kendi tercihleridir. İnanalar için hesap sorulacağı ise muhakkaktır. Adalet herkese hiçbir ayrım yapılmaksızın aynı derecede uygulanmalıdır. Adalet, zengin, fakir, makam, mevki,inanç,ırk,kimlik ayrımı yapılmadan toplumun bütün fertlerine aynı derecede  uygulanırsa ona adalet denir.Adalet o zaman gerçekten mülkün temeli hüviyetine sahip olur,yoksa sadece duvarlarda  yazılı kalan göstermelik bir yazıdan ibaret kalır.Bir önceki yazımda da belirttiğim üzere,Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tümünü kucaklayacak ,kendimize göre adil , yeni bir anayasanın  yapılması artık kaçınılmazdır. İhtilal anayasasından nerede ise toplumun bütün katmanları şikayetçidir.Yeni anayasanın bir an evvel yapılması ,Kanunların gerçekten adaleti sağlayacak biçimde yeniden düzenlenmesi,siyasilerin  bu millete bir borcudur. Gerçek adalet günü geldiğinde ise kimse o hesaptan kaçamayacaktır.