Maden Mühendisleri Odası eski Genel Başkanı Mehmet Torun, TBMM Genel Kurulu'na sevk edilen torba yasa tasarısını “yıkım ve talan yasası” olarak nitelendirdi. Torun’a göre bu tasarı, uzun vadeli enerji ve madencilik politikaları yerine, piyasa önceliklerine göre şekillenen kısa vadeli çıkarları önceleyen tehlikeli bir adım.
ÇED SÜRECİ BAYPAS EDİLİYOR, KARAR YETKİSİ TEK MERKEZE TOPLANIYOR
Yeni düzenlemeyle birlikte, halihazırda sorunlu işleyen Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci neredeyse tamamen devre dışı bırakılıyor. Bürokrasinin 4 ay içinde yanıt vermemesi halinde projeye “olur” verilmiş sayılacak. Bu da, kurumların karar mekanizmalarını işlevsiz hâle getirecek.
Ayrıca, bir kez olumlu görüş veren bir kurum, ilerleyen süreçte projeye itiraz edemeyecek. Bu durum, çevre için hayati öneme sahip ikinci değerlendirme şansını ortadan kaldırıyor.
STRATEJİK MADENLER ADINA ACELE KAMULAŞTIRMA YOLU AÇILIYOR
Torba yasa, “stratejik” ya da “kritik” madenler bahanesiyle acele kamulaştırmanın önünü açıyor. Hangi madenlerin stratejik olacağına bakanlık karar verecek, gerekli görülen durumlarda mülkiyet hakkı da dahil olmak üzere birçok kazanım yok sayılabilecek. “Kurul” adı verilen bir yapının vereceği “üstün kamu yararı” kararıyla özel mülkiyete el konulması mümkün olacak.
RUHSAT HUKUKU ZEDELENECEK, TEKELLEŞME HIZLANACAK
Yeni yasa ile aynı ruhsat sahasında farklı gruplardaki madenler için ruhsat verilebilecek. Bu da ileride yaşanacak anlaşmazlıklarda güçlü şirketin lehine karar çıkmasına, madencilik sektöründe tekelci bir yapının oluşmasına neden olacak.
Ayrıca, “çevre ile uyum teminatı” adı altında getirilen yeni uygulamayla, rehabilitasyon bedeli sabit ruhsat bedeline bağlanacak. Ancak uzmanlar, bu uygulamanın gerçek maliyetleri karşılamaktan uzak olduğunu belirtiyor. Devasa açık ocak işletmelerinde rehabilitasyon maliyetinin ruhsat bedelinden çok daha fazla olduğu vurgulanıyor.
ZEYTİNLİKLER MADENCİLİĞE AÇILIYOR, AĞAÇLAR KİRACI GİBİ GÖRÜLÜYOR
Yasa tasarısı, tapuda “zeytinlik” olarak kayıtlı alanlarda bile madencilik yapılmasına olanak tanıyor. Şart olarak “ağaçların taşınması” ya da “eşdeğer bir alan oluşturulması” öne sürülse de uzmanlar bu şartların ekolojik bir kandırmaca olduğunu belirtiyor. Torun, “Zeytin ağacını taşımak, yüzlerce yıllık bir ekosistem varlığını saksı bitkisi gibi görmek demektir” diyerek bu uygulamayı sert şekilde eleştirdi.
MUĞLA’DAKİ DEV ŞİRKETLERE ZEMİN Mİ HAZIRLANIYOR?
Torun’a göre bu yasa, özellikle Muğla’da faaliyet gösteren iki büyük şirketin önünü açmak için hazırlandı. Uygun koşullarda devraldıkları kömür sahaları ve termik santrallerden büyük kazanç elde eden bu şirketler, şimdi gözlerini zeytinliklere çevirdi. Açık ocak rezervlerini tükettikten sonra, yer altı işletmeciliği için projeler geliştirildi. Ancak yatırım maliyeti artınca projeler durduruldu. Torun, “Şirketler sadece para götürmek istiyor, yatırım yapmak istemiyor” diyerek yaşanan plansızlığa dikkat çekti.
ÇÖZÜM: TÜM DOĞAL KAYNAKLAR KAMULAŞTIRILMALI
Torun, sorunun temelinde plansızlık ve piyasa çıkarlarını önceleyen yönetim anlayışının yattığını vurguladı. Çözüm olarak da tüm doğal kaynakların kamulaştırılması gerektiğini ifade etti:
“Uzun erimli enerji ve madencilik politikaları geliştirmek yerine şirketlerin önünü açan mevzuatlarla yol alınmaya çalışılıyor. Bu anlayış iflas etti. Artık doğayı, halkı ve geleceği korumak için kaynakların kamulaştırılması şart.”