Her mevsim aşk yaşanmıyor bu şehirde. Bazen bir sessizlik çöker,bazen bir duman kaplar gökyüzünü.
Rüzgâr bile sanki yorulur esmekten. Dünya bir anlığına durur gibi olur. Zamanın nabzı kesilir.
İnsan nefes almayı unutur,şehri seyretmeye cesaret edemez.
Çünkü Zonguldak, bazen insana kendini göstermez. Dumanın ardında saklanır,tıpkı hayat gibi,tıpkı aşk gibi...
Seka Caddesi’nde yürürken sabahın serinliğini yüzümde hissederim.
Her adım,geçmişe bir dokunuş gibidir. Bir köşede unutulmuş bir tebessüm,bir vitrinde yarım kalmış bir hikâye… Gazipaşa’da adımlar çoğalır ama yollar kısalmaz.
Her köşe başında bir hatıra,her gölgede bir yorgunluk vardır. İnsan bazen sadece yürür,çünkü nereye gideceğini değil,neyi geride bırakamadığını düşünür.
Fener sahiline vardığında deniz konuşur.Dalgalar, sanki yılların suskunluğunu taşır. Bir kayalığın ucunda oturursun,rüzgâr yüzüne çarpar, içindeki karmaşayı okşar.
Gökyüzüyle deniz arasında bir çizgi vardır,o çizgi bazen kaderine benzer. İnce,silik,ama asla kopmaz.
Zonguldak’ta her şey biraz eksik,biraz fazla gibidir.
Ne tam sevinirsin ne tam üzülürsün.
Bir dengesizlik değil bu,daha çok insan olmanın gerçeğidir. Çünkü insan da bu şehir gibi...
Hem karanlıktan doğar,hem ışığı arar.
Kömürün karası gibi bir yalnızlık vardır burada.
Ama o yalnızlığın içinde bir sıcaklık saklıdır.
Bir madencinin avuçlarında,bir annenin dualarında, bir sevdanın sessiz bekleyişinde…
Sonra biri seslenir: “Gel…”
Oysa gelmek, sadece adım atmak değildir.Gelmek bir bakıma geçmişi, hatıraları,kırgınlıkları da yanında taşımaktır.
Ama yine de gelesin gelir.Çünkü bazı şehirler insanın içine işler,çıkmaz artık oradan.
Zonguldak öyle bir yerdir işte.
Dumanın altında bir kalp atar.
Bazen ağır,bazen kederli,ama hep samimi.
Her sokakta bir imtihan,her caddede bir umut vardır. Bu yüzden,insan bazen sadece sabırla yükümlüdür.
Murat İLERİ