Korktuğum şey ölüm değildi aslında… Yaşamanın ta kendisiydi. Bazen nefes alıyordum ama yaşamıyordum.

Bazen de yaşadığımı sanıp sadece var oluyordum.
Zihnim karmaşa içindeydi,kalbimse sessiz bir sığınak gibi yorulmuştu.

İnsanlara anlam yüklemekti en büyük yanılgım.
Belki de bu yüzden en çok anlayan bendim ama en çok yaralanan da ben oldum.
Birini çözmeye çalışırken kendimi kaybettim çoğu kez.
Oysa bazen anlamaya değil, anlamadan da kabul etmeye ihtiyaç varmış.

Eski ben gitmişti.
O tasasız,her şeye gülen halimin yerinde;
hayatın iç yüzünü gören,sessiz ama derin düşünen biri kalmıştı.
Artık biliyordum ki,çekilen her acının bir karşılığı vardı.
Her yara,insanı biraz daha yoğuruyor, biraz daha değiştiriyordu.

Bu defa kendime çok şey sordum.
"Gelecekte ne olacak halim?" dedim.
Cevap bir fısıltı gibiydi içimde:
“Bilirsen inanmazsın .” dedi.
O an anladım ki, bazen bilmek iyileştirmez,sadece anlam taşır.
Bilinmezlik korkutucuydu ama içinde yaşama gücü saklıydı.

Bir sabah aynaya baktım.
Geçmişin ağırlığıyla değil,bugünün sessizliğiyle duruyordum karşımda.
O an karar verdim.
Geleceği merak etmeden,geleceği yaşamayı seçecektim.

Artık biliyorum…
İnsanın en büyük cesareti,yarınını bilmeden yürüyebilmesidir.
Hayat,bize her darbeyi öğretmek için vurur.
Her gözyaşı,umudu hatırlamak içindir.
Çünkü,bir gün fark edersin ki,
tüm acılar,seni hayata hazırlayan sessiz öğretmenlerdir.

Belki de yaşam, sadece şunu kabul etmektir.
Her şey geçer…
Geriye kalan tek şey, içimizde yeniden filizlenen umuttur.

Murat İLERİ