Okullarda akran zorbalığı yıllardır tartışılan bir konu. Ancak eğitim sisteminin içine doğru biraz daha yaklaştığımızda, çok daha sessiz ve görünmez bir başka tehlikeyle karşılaşıyoruz:

Maalesef Okullarda Öğrencilerin Öğretmene Yönelik Zorbalıkları Giderek Artıyor. Özellikle lise seviyesindeki okullarda Öğretmene yönelik öğrenci zorbalığı; Türkiye’nin pek çok şehrinde ve Zonguldak'ta da duyulan, kimi zaman kameralara yansıyan ancak çoğu zaman kayıt altına alınmayan bu tablo, artık eğitimciler tarafından “yeni ve büyüyen bir kriz” olarak tanımlanıyor.

ÖĞRETMENE YÖNELİK ZORBALIK ARTIK GİZLENEMEYEN BİR GERÇEK

Son yıllarda sosyal medyada ve televizyonlarda öğretmenlere yönelik fiziksel ve psikolojik şiddet görüntülerine sıkça rastlanıyor. Bu birkaç münferit olay değil; eğitimcilerin anlatımlarına bakıldığında liselerin önemli bir bölümünde benzer davranışların yaşandığı ifade ediliyor.

Öğrencilerin küfür, tehdit, sınıf içinde kontrol bozma, alay etme, ders sabote etme ve bazen doğrudan fiziksel temas gibi davranışlara yönelmesi, öğretmenlerin sınıf hâkimiyetini ciddi biçimde zorluyor. Uluslararası araştırmalar da benzer bir tabloyu işaret ediyor: Öğretmenlere yönelik şiddet, dünya genelinde son 10 yılda artış gösteren bir sorun olarak tanımlanıyor.

OKUL YÖNETİMLERİ NEDEN PASİF KALIYOR?

Birçok öğretmenin dile getirdiği ortak bir noktaya göre okul idareleri, öğrenci davranışları karşısında yeterince kararlı bir duruş sergileyemiyor.
Bunun çeşitli nedenleri bulunuyor:

Öğrenci merkezli anlayışın yanlış yorumlanması
Eğitimde öğrenci motivasyonu ve psikolojisi önemli, fakat bu durum bazı okullarda “öğrenci ne yaparsa yapsın görmezden gelme” anlayışına dönüşmüş durumda.

Üst makamlardan yeterince destek alınamaması
Öğretmen şikâyetlerinin sonuçsuz kalması, idareleri pasif davranmaya itiyor.
Disiplin mekanizmasının etkisiz işletilmesi
“Bir daha yapma” uyarısı, davranışı durdurmak yerine öğrenciyi cesaretlendirebiliyor.
Sonuç olarak, bazı okullarda öğrencilerin disiplin ve otorite boşluğunu fırsata çevirdiği bir ortam oluşuyor.
Öğretmenlerin büyük bölümü şikâyetlerinin sonuçsuz kaldığını gördükçe artık bu mekanizmaları kullanmak istemiyor.

Böylece ortaya çıkan tablo şu:
Öğretmen kendini yalnız hissediyor.
Sınıf içi otoritesi zayıflıyor.
Öğrenciler bunu güç kazanmak için kullanıyor.
Sorun giderek büyüyor ve kronikleşiyor.
Bu durum yalnızca öğretmenin değil, diğer öğrencilerin de eğitim hakkını doğrudan etkiliyor.

“OKULU ÖĞRENCİLER YÖNETİYOR” ALGISI YAYILIYOR

Bazı öğretmenlerin aktardığına göre sınıf ve okul düzeni, öğretmen – öğrenci hiyerarşisi tersine dönmüş durumda. Öğrenciler, “pasif” gördükleri öğretmenler üzerinde baskı kurmaya daha istekli hâle geliyor.
Bu baskı kimi zaman sözlü, kimi zaman davranışsal, kimi zaman da psikolojik zorlamaya dönüşüyor.

Özellikle lise son sınıflarda sınav stresi, dış etkenler, sosyal medya kültürü ve otorite anlayışının değişmesi, bu tür davranışların daha sık görülmesine zemin hazırlıyor.

ÖĞRETMENLERİN DİLE GETİREMEDİĞİ SESSİZ ÇIĞLIK

Pek çok eğitimci, “etiketlenme”, “yetersiz görülme” veya “sorun çıkarmakla suçlanma” korkusuyla yaşadıkları zorlukları resmi olarak bildiremiyor.
Bu yüzden sorun büyüdükçe büyüyor, görünmez bir dağ gibi sistemin ortasında duruyor.

MİLLÎ EĞİTİM MÜDÜRLÜKLERİ NEDEN SESSİZ?

Eğitim camiasında sıkça dile getirilen bir eleştiri ise şu:
Disiplin süreçlerinde öğrenci koruma refleksi çok güçlü, fakat öğretmeni koruyan mekanizmalar yeterince işletilmiyor.

Bu durum bazı sonuçlar doğuruyor:
Öğrenci hata yaptığında yaptırımı zayıf oluyor.
Öğretmen kendini savunmasız hissediyor.
Disiplin boşluğu öğrenciyi daha da cesaretlendiriyor.
Disiplin süreci yalnızca öğrenciyi “kırmamak” üzerine kurulduğunda, okulun düzeni ve eğitim ortamının huzuru bozuluyor.

DİSİPLİN MEKANİZMASI NEDEN SONUNA KADAR İŞLETİLMELİ?

Eğitim uzmanlarına göre disiplin bir cezalandırma aracı değil, bir eğitim aracıdır.
Ancak yaptırımlar uygulanmadığında:
Sorunlu davranış pekişir,
Sınıf ortamı bozulur,
Öğrenci davranışının sonuçsuz kalacağını öğrenir.
Disiplinin kararlı şekilde uygulanması, hem öğrencinin hem öğretmenin hem de okulun yararınadır. Çünkü otoritenin olmadığı yerde öğrenme ortamı sürdürülemez.

AİLELERİN ROLÜ: SORUMLULUK OKULDA DEĞİL EVDE BAŞLAR

Öğrenci davranışlarının şekillenmesinde en önemli faktör aile tutumudur.
Bazı durumlarda ailelerin “çocuğu koruma” refleksi, öğrencinin olumsuz davranışını sahiplenmesine yol açar.
Bu da çocuğun okuldaki otoriteyi tanımamasına neden olur.
Eğitimcilerin ortak görüşü net:
Okul disiplin uygular, fakat davranışın temelini aile düzeltir.

ARTIK YETER: ÖĞRETMENLER DESTEK BEKLİYOR

Bugün gelinen noktada birçok öğretmen “canımıza tak etti” diyerek durumu dile getiriyor.
Bu sessiz çığlık, yalnızca kişisel bir serzeniş değil; geleceğin eğitim kalitesine dair ciddi bir uyarıdır.
Eğer bu sorun görmezden gelinirse:
Öğretmenler motivasyonunu kaybedecek,
Eğitim kalitesi düşecek,
Şiddet ve zorbalık kültürü yaygınlaşacak,
Okul ortamı güvenliğini yitirecek.

Bu nedenle hem Milli Eğitim Bakanlığı hem yerel idareler hem de okulların bu soruna şeffaf, kararlı ve öğretmeni koruyan politikalarla yaklaşması artık bir zorunluluk hâline gelmiştir.

EĞİTİMİ GÜÇLENDİRMENİN YOLU ÖĞRETMENİ GÜÇLENDİRMEKTEN GEÇER

Öğretmene saygının zedelendiği bir eğitim ortamında başarı beklemek mümkün değildir.
O nedenle zorbalığın her türüyle –akran zorbalığı, öğretmene zorbalık, psikolojik baskı, sözlü veya fiziksel şiddet– sistematik bir mücadele şarttır.
Unutulmamalıdır ki:
Öğretmen güçlüyse eğitim güçlüdür. Eğitim güçlüyse toplum güçlüdür.