Ülke olarak İzmir’deki polis merkezine yönelik saldırıyla sarsıldık.
İzmir’in Balçova ilçesinde bulunan Salih İşgören Polis Merkezi’ne 16 yaşındaki E.B. tarafından tüfekle gerçekleştirilen saldırıda, 1. sınıf emniyet müdürü ve polis başmüfettişi Muhsin Aydemir ile polis memuru Hasan Akın şehit oldu. Polis memurları Ömer Amilağ ve Murat Dağlı ile bir vatandaş ise yaralandı.

Saldırının ardından yapılan operasyonlarda 27 kişi gözaltına alınırken, E.B.’nin dijital ortamda radikalleştiği, terör örgütleriyle bağlantılı paylaşımlar yaptığı ve saldırıya sıradan bir genç gibi değil, profesyonel bir planla hazırlandığı ortaya çıktı. Babasına ait pompalı tüfeği kullanan saldırgan, yanında sis bombaları ve kırktan fazla mühimmat taşıyarak polis merkezine ateş açtı.
Henüz 16 yaşında bir lise öğrencisinin gerçekleştirdiği bu kanlı saldırı, yalnızca güvenlik boyutuyla değil; aynı zamanda hukuk, psikoloji, sosyoloji ve aile içi sorumluluklar üzerinden de büyük bir tartışmayı gündeme taşıdı: 16 yaşında katliam yapan biri çocuk muamelesi mi görmeli, yoksa yetişkin gibi mi yargılanmalı?

ÇOCUK MUAMELESİ Mİ, YETİŞKİN CEZASI MI?
Katliam sonrası hukukçuları dinliyorum ve bu olay, hukukçular arasında da derin bir tartışmayı tetiklemiş durumda. Türk Ceza Kanunu’nun 31. maddesi gereği, 18 yaşından küçük olan sanıkların cezalarında indirim uygulanıyor. Bu durumda, E.B.’nin ağırlaştırılmış müebbet yerine daha düşük cezalarla karşılaşması gündemde.
Avukatlar, 16 yaşındaki saldırganın çocuk ağır ceza mahkemesinde yargılanacağını ve cezaların indirimli uygulanacağını belirtiyor. Ancak bu durum, şehit polislerin aileleri ve toplum vicdanında büyük bir yara açıyor. Çünkü toplumun büyük kesimi, bu denli planlı ve kanlı bir saldırıyı gerçekleştiren birinin “çocuk” kategorisinde değerlendirilmesini adalet duygusuyla bağdaştıramıyor.

İNTERNETİN KARANLIK DÜNYASI VE AİLELERİN DUYARSIZLIĞI..

Olay, ayrıca dijital dünyanın tehlikelerini bir kez daha gözler önüne serdi. Eskiden aileler, çocuklarını disipline etmek için odalarına kapatırdı. Oysa günümüzde çocuklar zaten odalarından çıkmadan sanal dünyanın içine hapsolmuş durumda. Bu durum, gençlerin kontrolsüz bir şekilde radikal içeriklere maruz kalmasına ve tehlikeli yönlendirmelere açık hale gelmesine neden oluyor. Uzmanlar, ailelerin çocuklarını yakından takip etmesi gerektiğini, dijital dünyanın artık evlerin en büyük tehlikesi haline geldiğini vurguluyor.

Hukukçular cezai indirimlerden söz ederken, psikolog ve sosyologlar ise olayın yalnızca cezai değil, aynı zamanda toplumsal bir sorun olduğunu hatırlatıyor. Uzmanlar, cezaların artırılmasının tek başına çözüm getirmediğini, radikalleşme ve şiddet eğilimlerinin bilimsel bir bakış açısıyla ele alınması gerektiğini ifade ediyor. Önerilen çözüm, kapsamlı bir araştırma komisyonu kurulması, bilimsel raporlar ışığında yeni düzenlemeler yapılması ve toplumsal farkındalığın artırılması.

YAŞ SINIRI YENİDEN Mİ DEĞERLENDİRİLMELİ?

En çok tartışılan konulardan biri ise yaş sınırının yeniden düzenlenmesi. Bazı görüşlere göre, özellikle erkek çocukları için 18 yaş sınırı 16’ya çekilmeli. Çünkü günümüzde gençlerin bilinç, cesaret ve dijital dünyanın etkileriyle yetişkinlere benzer bir yapıya sahip oldukları; dolayısıyla ağır suç işlediklerinde yetişkin gibi yargılanmaları gerektiği savunuluyor.
Özetle İzmir’deki bu saldırı, yalnızca iki polisimizin şehit edilmesiyle değil; aynı zamanda “çocuk suçlular” kavramının yeniden tartışılmasıyla da tarihe geçti. 16 yaşında bir gencin planlı bir katliam yapması, ailelerin, hukukçuların ve toplumun yeniden düşünmesini zorunlu kılıyor. Adalet duygusu, böylesi bir saldırının failinin “çocuk” olarak görülmesine izin vermiyor. Bu nedenle önümüzdeki süreçte hem hukuk sisteminde hem de toplumsal bilinçte köklü değişikliklerin yapılması kaçınılmaz görünüyor.