Tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok... Tabanın sesini kim duyuracak?

Bir işletme düşünün. Bu işletmede, İşletme müdürü, insan kaynakları müdürü, bölüm müdürleri, kısım şefleri ve çalışanlardan oluşan 85 kişilik kadro.

Yöneticiler dahil her çalışanın, çalışma koşulları, ulaşım, yemek, vardiya, maaş, terfi, kira, sağlık, ailevi vb. sorunları olur. Kimi hiç yansıtmaz kimi de pireyi deve yapar..

Çalışanlar kendilerine göre içinden çıkamadığı sorunları zaman zaman kısım şeflerine, kısım şefleri bu personelinin sorununu departman müdürüne, onun çözemeyeceği bir mevzu ise insan kaynakları müdürüne, işletme müdürüne şeklinde hiyerarşik olarak ilgili kişilere iletilir.

İşletme müdürüne kadar uzanan bir mevzu olmuşsa, İşletme müdürü kendini alakadar eden ve bizzat çözmesi gereken sorunları süzgeçten geçirir, değerlendirir, olumlu ya da olumsuz olarak geri dönüş yapar.

Bu süreç her zaman böyle işlemez. Personelin talebi, şikâyeti, önerisi kısım şefine takılır. Kısım şefi personelinin sorununu önemsemez, çözüm üretme yoluna gitmez, ters davranır ve o çalışanının mutsuz olmasına, çalıştığı işletme ve patrona karşı olumsuz şeyler düşünmesine yol açar..

Bazı müdürler “o iş bende” diyerek sorunu çözeceği mesajını verir. Lakin çözüm için hiç bir girişimde bulunmaz.

Bazı çalışanlara da extra bir ayrımcılık olur. Onların her türlü meselesi çözüme kavuşur.

Sorunlarını ileten lakin hiç bir geri dönüşüm alamayan çalışanlar artık bunu seslerini yükselterek dile getirmeye başlarlar. Her şeye olumsuz tepki vermeye başlarlar, genel müdüre, iş yerine, patrona sövmeye kadar götürürler işi.. Çünkü “patron ilgilenmedi” olur!

Sorunu olan bir çalışan tesadüfen Patronla karşılaştığında her şeyi göze alarak “benim sorunumla neden ilgilenmediniz?” diye sorar.

Oysa patronun meseleden hiç haberi olmamıştır..

Siyasette de böyledir. Vatandaş derdini teşkilatlarda dillendirir. Vekili sokakta görür söyler, bakanla karşılaşır anlatır lakin tabanın sesi Cumhurbaşkanımıza kadar ulaşmadan kaybolur gider..

Cumhurbaşkanımız, “hayalim” dediği şehir hastanelerini bir bir dikmeye başladı. Her bakımdan mükemmel bir proje hayata geçti. Hala birçok ilimizde şehir hastaneleri projeleri devam ediyor.

Ancak; bu devasa yatırımlarda “randevu alma ve yoğun bakım” krizi var.

Randevu almak için milletvekilini, il başkanını devreye sokmak zorunda kalıyorsunuz Bir hastanızın başka bir hastaneye sevki yapılıyor lakin yoğun bakım üniteleri YOĞUN olduğu için hasta saatlerce acil servislerde beklemek durumunda kalıyor. Bir yoğun bakım hastasının acil serviste bekletilmesi!!!

Vatandaşlar bu sorunlarını teşkilatlara iletiyor, klasik cevap “112 arayış içinde, bulunduğunda hemen hastanın transferi sağlanacak!..”

Bir hekim kendisinden randevu alan hastaya “sen benim hastam değilsin, daha önce kime muayene olduysan ona git” diyebilir mi?

Hani hastanın “hekim seçme hakkı” vardı?

Hekime de “hasta seçme hakkı“ mı tanındı?

Hasta homurdanarak hastaneden çıkarken “hay senin açacağın hastaneye..” diye patronun kulaklarını çınlatır. “Bir daha Erdoğan’a oy vermeyeceğim!” diyen o hastaya, “yapılan bu devasa hizmetleri görmüyor musun, nankör?” diye sitem ediyoruz..

Konunun daha üst makamlara, Bakan’a ve Cumhurbaşkanına iletilmesi ve tıkanıklık neredeyse çözülmesi gerekiyorken maalesef vatandaşın sözcülüğünü üstlenenler fotoğraf karelerinde görünmekten öteye gidemiyorlar. O fotoğraf karesine girince bütün sorunlar çözülüyor nasıl olsa!

“tavşan dağa küsüyor lakin dağın ancak sandıkta haberi oluyor”. Sonra biz nerede hata yaptık?, halka hizmetlerimizi tam anlatamadık mı?, vatandaşın derdi sorunu ne?, kapı kapı dolaşın, halkın içine karışın, herkesle ilgilenin, çalınmadık kapı, sıkılmadık el bırakmayın.. talimatları geliyor.

Market fiyatlarında da kronik hale gelen ve çözüm bekleyen sorunlar var.

Siz ne kadar enflasyon düşmeye başladı diye vatandaşa umut satsanız da vatandaş cebindeki para ile marketteki farkı çok net görebiliyor..

Kim çözecek bu meseleleri, kim taşıyacak vatandaşın sorununu yukarıya, kim ilgilenecek emeklinin sıkıntısıyla?

Cumhurbaşkanımız zaman zaman helallik ister vatandaşlardan. “ulaşamadıklarımız olmuşsa haklarını helal etsinler” der!.

Bugün Erdoğan’a hakkını helal etmeyenlerin sayısı nasıl yükselmişse bunun asıl mesulü bu hiyerarşide ki çarkın içinde işini yapmayan dişlilerdir.

Ve yukarıda ki hikayeyi bu çarkın dişlileri vazifesinde olan herkes üzerine almalı ve gereken ders çıkarılmalıdır!

Mehmet Çelebi