1975 yılından beri yani 50 yıldır okul/eğitim ortamının içindeyim.
İlkokulu bir dağ köyünde okudum. Ağzından sigara düşmeyen öğretmenlerimiz, darlık, fakirlik içinde okulumuz vardı. Ana gıdamız Tarhana çorbasıydı… Okuduğumuz 3-5 kitap ABD’li sahte uzmanların direktifleriyle yazılmış olup son derece akıldan/bilimden kopuktu.
Bolu’nun en fakir ilçesindeki ortaokul (1979-1982) yıllarımda sağ-sol kavgaları, sahte Atatürkçü, Amerikancı 12 Eylül dikta rejimi ortamı söz konusuydu. Ortada ders kitabı diye bir şey yoktu. Her şey karaborsa idi. Liyakat kavramı gitmişti. 3 yılda derslerimizin yarısı boş geçti. Dolu olan derslere de alakasız öğretmenler girdi. Yabancı dili din öğretmeninden, matematiği Türkçe öğretmeninden, fen bilgisini tarihçiden aldık...
Mesleki liseye başladığım Bolu şehri 25 bin nüfuslu olup dünyadan tamamen kopuk haldeydi. İlk ve ortaokulda 8 sene okumuştum lise 1’de ama hala 4 işlemi bile bilmiyordum…
Lisede “bilgiye, akla, bilime, kitaba, teoriye, buluşa” saygısı olan kitle binde 1 bile yoktu. Öğretmenler okulun her mekânında sigara içiyordu. Dişleri katran gibi olmayan neredeyse hiç yoktu. Her fırsatta dayak, azarlama, aşağılama, baskı vardı. Nefes almak bile suçtu. Saman kağıdına basılı, ABD’den tercüme edilmiş, yarısı yanlış kitaplarla eğitim almaya çalıştık.
3 yıllık lisede genel bilgi ve teknik derslerde yüzde 10 oranında bilgiyle bile donanamadım. Okulun ve ilin düzgün bir kütüphanesi yoktu. İnternet söz konusu değildi. Öğretmenler çoğunlukla emekli paşa gibi höt zöt tavırlıydı. Yediğim sopaların yanak kızarıklığı, kulak çınlaması hala belleğimden silinmedi.
1985 yılında İstanbul Marmara Üniversitesine başladım. 4 yıl boyunca hiç profesör titrli kişiden ders almak nasip olmadı. Çeşitli liselerden siyasal görüşlerine göre seçilmiş, makalesiz, projesiz, patentsiz, kitap yazmamış, dil bilmeyen 10 kadar yarım beyinli tipten uyduruk dersler aldık…
1989 yılında zar zor mezun olduğum fakültenin akademik kadrosuna ara sıra bakarım. Hala zerre ilerleme söz konusu değil. Hiçbir özelliği olmayan, piyasada bekçilik bile yapamayacak tipler iri ünvanlarıyla haftada 1 gün bile çalışmadan 80-150 bin maaş almaya devam ediyorlar. Evrensel nitelikte kitabı, makalesi olan kişi binde 1 bile yok…
1989 yılında Edirne’nin bir ilçesinde öğretmenliğe başladım. Okulun teknik, pedagojik, bilimsel altyapısı Afrika seviyesindeydi. Bu manzaraya 3 ay dayanabildim. Hemen askerlik için başvurdum. İzmir’de 3 aylık temel subaylık eğitimi(?) aldım. Burada kullanılan kötü baskılı, siyah-beyaz kitaplar ABD’nin haydut uzmanları tarafından yazılmış uyduruk şeylerin tercümesiydi. Bilgiler 100 sene öncesinden kalmaydı.
Geriye kalan 12 aylık askerlik vazifesini Tokat ilinin küçük bir ilçesindeki meslek lisesinde ifa ettim. Okuldaki öğretmenlerin tümüne yakını Adıyaman’ın Kahta İlçesinin Menzil köyünde saltanat süren şeyhe bağlıydılar. 12 ay boyunca sadece “şeyh, Gavs, Sofi, hayırlı dersler, hayırlı günler, hayırlı akşamlar, hayırlı kandiller, hayırlı cumalar, sohbet, ilim, iman, Menzil” laflarını duydum. Bilim, teknik, icat, buluş, akıl buradan kaçıp gitmişti.
1991 yılında askerliği bitirdim. Edirne’ye geri döndüm. Oradan çabucak kaçabilmek için evlendim ve eş durumu mazeretiyle Manisa ilindeki bir liseye tayin oldum. Burada bilim, akıl, teknoloji, üretim, kitap, ahlak, etik, işbirliği, icat, çalışma, disiplin kavramları yüzde 90 oranında yerleşmişti. 4 yıl boyunca adeta yeni bir üniversite bitirdim. Çok yetenekli birkaç öğretmen akademik/teknik destekler sundular. Beynimdeki bilgiler berraklaştı. MEB’in ürettiği kitapları burada binde 1 bile kullanmadım. Hep başka kaynaklardan belgeler oluşturdum…
1995 yılında babam aniden vefat edince yakınlarımı gözetlemek babında Bolu’daki bir meslek lisesine yani liseyi okuduğum kuruma tayin oldum. Burada da çok belirgin biçimde Nurcular, Fetullahçılar, Süleymancılar, Menzilciler sisteme hakimdiler. Kitap, bilim, akıl, üretim, plan, proje, üretim, icat, eğitim, pedagoji, kalkınma, sistem, etik diyen yüzde 1 bile yoktu. Atadan dededen kalma kitaplarla teknik eleman yetiştirildiği sanılıyordu. Ders kitapları yine haydut devlet ABD’den kopya edilmiş yetersiz şeylerdi. Bunları bin kere okusam bile anlayamazdım.
MEB’in yazdırdığı kitaplar facia, rezalet, bilim dışı olduğu için çare aramaya başladım. Bu konu kimsenin umrunda değildi. Çoğunluk keyfine bakıyordu. 3-5 saat yalandan ders, sonra kahvede taş dizme, tarikatta sohbet, tarlada patates, evde TV dizisi döngüsü söz konusuydu.
1995 yılında borç-harç 3 öğretmenlik maaşı kadar bir para ödeyerek ilkel bir bilgisayar aldım ve teknik kitaplar yazmaya başladım. Bu yolda 30 yıldır amatör bir ruhla çalışmaya devam ediyorum. Eserlerimi 6 farklı yayınevi bastı. 5 tanesi telif haklarımı yüzde 99 oranında ödemedi. Bu itlerden 1 kuruş alamadım. Sadece 1 yayıncı şeffaf biçimde hakkımı ödüyor şu anda. Türkiye’de yaklaşık 3 bin civarında yayınevi var. Tespitlerime göre bunların yüzde 95’i yazarları kandırıyor, dolandırıyor, haklarını vermiyor. 50 kadar soytarı yayıncı da yazarlardan üste para alarak basım yapıyor. Ahlaksızlığın zirvesini yaşayan bir diyar olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyoruz…
2007 yılında Fetullahçı çetenin maşaları Bolu’dan Artvin’in bir ilçesine tayinimi yaptılar. Burada 8 ay çalıştım. Ortada bir mesleki okul vardı ama içinde bilim, akıl, üretim, eğitim, sanat, proje yoktu. Kuş uçmaz, kervan geçmez dağın tepesindeki teknik okulda sadece 80 öğrenci vardı. Rezaletleri yazsam 100 sayfa yer tutar. İlçedeki öğretmenlerin yüzde 90’ı Menzil, Nur, Fetullah, Süleyman adlı dinsel yapılara bağlıydılar. Gerisini izah etmeme gerek yoktur sanırım…
2008-2013 yıllarında KKTC’nin Lefkoşa şehrindeki 2 okulda çalıştım. Yaklaşık 200 öğretmen ile mesai yaptım. Burada da “bilim, teknik, üretim, akıl, proje, icat, üretim, eğitim, pedagoji” sözlerini eden öğretmen oranı yüzde 1 bile yoktu.
5 yılda en çok “grev, tatil, izin, yemek, içmek, uyumak, hastalanmak, eğlenmek, protesto, seçim, Rum, İngiliz, Dubai, İsviçre, Londra, Sidney, kulüp, İsrail, kahve, CTP, UBP, DP, BKP, işgalci” sözcüklerini işittim. 300 bin civarındaki insanın yaşadığı adanın halkının yarısı Türkiye’yi düşman olarak idrak ediyordu. Okullardaki ders kitaplarının yüzde 99’u Türkiye’den parasız olarak geliyordu. Ve bu kitapları kullanan, okutan, kaale alan da hiç yoktu. Yani tümü 1 yılda çöpe gidiyordu. 36-40 bin öğrenci için gönderilen 350 bin civarındaki kitap çöpe atılarak yılda 2 milyon dolarımız yok edilmiş oluyordu.
2013-2021 yıllarında Zonguldak ilindeki 3 farklı mesleki okulda öğretmen ve idareci olarak çalıştım. Bu 3 kurumda da “akıl, bilim, üretim, proje, patent, laboratuvar, icat, pedagoji, kitap, yazarlık, seminer, kurs, disiplin, vizyon, endüstri 4.0” diyen eğitimci oranı yüzde 1 bile değildi.
Okulları tamamen sarı sendikaların milyoner ağaları kontrol edip dizayn ediyordu. İl ve ilçelerdeki eğitim müdürleri, okul müdürleri siyasetçilerle iç içe geçmiş sendika şeyhlerinden habersiz nefes bile alamıyorlardı. Sendikacılar her şeye müdahil haldeydiler. Bu çağdışı yapı nedeniyle kaliteli, vizyoner öğretmenler 2-3 yıl içinde yıldırım hızıyla bu şehirden kaçıyorlardı.
7 yıl zarfında ilde defalarca vali değişti, defalarca il-ilçe eğitim müdürleri değişti. Kalite, etik, vizyon asla gelmedi-gelmiyor.
2021 yılında MEB’ten emekli olup ayrıldım. Son 4 yıldır Ankara’daki özel bir lisede haftanın 3-4-5 günü mesai yapmaktayım. İnanın öğretmenliğin, bilimin, kalitenin, terin, üretimin, disiplinin ne olduğunu burada gördüm. Tüm özel okullar ultra kaliteli filan diyemem. Ancak, devlette verimlilik yüzde 1 bile yok. Özel okullarda tembel/yetersiz öğretmenler 1 saat bile çalışamıyor.
MEB, 2005 yılından beri 20 milyon öğrencinin ders kitabını parasız veriyor. Her yıl 150-200 milyon kitap dağıtılıyor. Son 20 yılda 1,5-2 milyar adet kitap dağıtıldı. Her bir eser ortalama 2-5 dolara mal olmakta. 20 yılda yaklaşık 7-10 milyar dolar paramız sadece kitaplar için harcandı. Bu eserlerin yüzde 90’ı hiçbir pedagojik, bilimsel, teknolojik kriterlere uygun değildir. 350-400 milyar TL’yi çöpe attk diyebilirim. Bu israfın dünyada başka bir benzeri yoktur. Sadece fakirlerin kitaplarının bedelini devlet karşılamalıdır. Şu anda yıllık 1-2 milyon lira ödeyip özel okula giden ağa çocuklarının kitapları bile bedava veriliyor.
20 milyon öğrenciye, 1 milyon öğretmene, 180 bin akademisyene, onbinlerce teknik elemana bir kitabımı hediye ediyorum. Belki okuyan, inceleyen, örnek alan olur.
https://disk.yandex.com/i/
Ali Özdemir
Eğitimci-Yazar-Yayıncı
0505 220 83 85
https://erdemyayinevi.github.
26.09.2025