GİZLİ İŞSİZLİK; “bir işletmede ya da bir sektörde çalışanların sayısı azaltıldığı halde o işletme ya da sektörün üretim miktarı...

  GİZLİ İŞSİZLİK; “bir işletmede ya da bir sektörde çalışanların sayısı azaltıldığı halde o işletme ya da sektörün üretim miktarında bir azalma olmuyorsa orada gizli işsizlik var demektir, bu şekilde uygulamalar genellikle az gelişmiş ülkelerde görülmektedir.” Literatür böyle diyor.

BİZE ÖZEL DURUM: Çalışanlar emekli oldukça üretim düşmekte ve bazı öngörü yoksunları ki bunlar ;sendikasından, siyasetçisine kadar bir çoğu: “efendim işçi azaldı, üretim düştü, hemen işçi alalım” diye hamaset yaparlar, oysa kazın ayağı öyle değil, bizde cephede çalışanlar yeraltı çalışanlarıdır ve her yeraltı çalışanı emeklilik gününü teskereye gün sayan asker gibi sayar, günü geldiğinde bir saat beklemeden emekli olur, canla başla çalışan bu emekçiler azaldıkça üretim de düşer, diğer çalışanlar ise işleri rahat ve üretime sıfır katkıları olmasına rağmen, ellerinden gelse yaşlarını küçülterek daha çok çalışmak isterler, bu da tüm istatistikleri alt-üst eden bir durumdur, bu çalışanlar işten ayrılmadıkları için üretime artı-eksi durumlarını göremiyoruz ve ilginç bir paradoks olarak gizli işsiz sayılamıyorlar, bu durum ve örnek, dünyada tekdir. Bu notu neden düştüm? İstatistikle uğraşan bilim bunu eni-konu irdelemesi için.

Benim görüşüm. KİT’ lerde Üretime katkısı olmayan çalışanların işten ayrılmaları durumunda, hiçbir radikal sistem değişikliğine gitmeden öngörülen yıllık zararın hızlı bir şekilde düşeceğini düşünürüm, ancak bu şekilde gizli işsizliğin farkına varabiliriz. 

  Diyelim az gelişmiş bir ülkede herhangi bir sektörde üretim yapan yöneticisiniz, çalışan sayınız belli, üretim miktarınız belli, yetkiniz sınırlı, sorumluluklarınız had safhada. Bir hesap yapıyorsunuz veya başka bir değişikliğe gitmeyi planlıyorsunuz, ne bileyim işe robotlar alıyorsunuz, makineleşmeye gidiyorsunuz, ya da çalışanların verimli çalışabileceği ortamları araştırıyorsunuz ve bakıyorsunuz ki; daha az işçi ile aynı üretimi yapma seçeneğiniz var, var ama siz bu seçeneği denemek için yetkili değilsiniz, bu yetki tamamen siyasetin iki dudağı arasında, şunu demese bile hissettiriyor:” Sen zarar eden bir KİT’sin ve be har ay seni sübvanse ediyorum, otur oturduğun yerde.”  O zaman bünyenizde, yani sırtınızda yük olarak gizli işsizler ordusunu taşıyorsunuz demektir, bu işin bir başka ve en kötü yanı da; çalışma barışını bozuyorsunuz, çalışanlarınızdan bazıları oldukça fazla çalışıyor, yoruluyorken, bazılarının üretime zerre kadar katkıları yokken aynı ücreti, aynı sosyal hakları alıyorlar-belki daha fazlası, canla-başla çalışanlarınızın morali ve çalışma şevkini kırılıyor, siz bunu her gün görüyor, hiçbir şey yapamıyorsunuz, daha da ilginç olanı: Seni bu çalışamaya zorlayan sistem işler kötüye gittiğinde veya vahim sonuçlar ortaya çıktığında en başta yönetici olarak seni suçluyor. Burada şunu diyebiliriz:” kardeşim baktın işler bu kadar çetrefilli, o zaman o makamda niye oturuyorsun?” bu da bir çözüm tabi, ama o makamda oturmak isteyen o kadar çok istekli var ki “yeter ki beni o makama oturtsunlar isterse idamla yargılasınlar.” Diyenler bile olması muhtemel.

Bu ortaya yazılmış bir yazıdır, kimseyi suçlamak veya polemik yapmak için yazılmadı, ülkemizde böyle sektörler de var. Bu gerçeği bilerek yönetici olmak için siyasetin önünde el-pençe duranlar, bu sistemin hantallığından çıkar sağlayan çalışanlar, hep vardı ve hep var olacaklar, bu onların suçu değil, bu, bu hantal sistemi yıllardır oy kaygısıyla değiştirmeye korkan siyasetin, bir de çalışanların aidatıyla ayakta duran sendikal sistem ki -burada eski siyasilerin de kulaklarını çınlatalım. En son noktada; alın teriyle çalışan emekçilerin sırtında, başta siyasetçiler ve sendikacılar olmak üzere herkes yük.

Gizli işsizliğin birçok yanıltıcı yönü de var: Mesela istatikleri yanıltıyorsunuz, istatiklerde işsizlik rakamlarına göre senin çalışanların bir işi olduğu görülüyor, senin çalışanların üretim alanlarında çalıştığından; “Bir yıl içerisinde üretilen mal ve hizmetlerin toplamı…” diye başlayan GSMH rakamlarında kafa karışıklığına sebep oluyorsunuz. Bu sakıncaları saymakla bitmez, kısa ve öz olarak şunu söylemek gerekir: Ekonominin olmazsa olmazı “Ne Kada Ekmak, O Kada Kofte” oranını kuramıyorsanız, ya da Rahmetli Bülent Ecevit’in: “Ne ezen ne ezilen, hakça düzen” prensibini hala anlayamamışsan, hala körü körüne böyle hantal sistemleri savunuyorsan? İster iktidar ol, ister muhalefet ol, ister sendikacı vebal altındasın. Bu sektörde canla başla çalışanlar asla yük değil, asıl yük sensin.

  Yazan: Mehmet Çelik