Sıradan, bir gün değildi. Yer kırmızı, gökyüzü beyazdı.
Evden, çıkmadan evvel, o gün kızım Elifnur'a sarıldım son kez.
İçimde anlamsız bir hüzün vardı.
Ama yine de, sevinç ve sevgi seli arasında gel git yapıyordu yüreğim.
Oğlum, Doğan Ertuğrul'u sordum, kızıma...
" Uyansın, artık sabah oldu," dedim...
Mesai, saatim yaklaşıyordu.
Eşim, yoldaşım, benim tek sırdaşım Hatice çıka geldi.
"Akşam, geç gelme.Bu akşam, sarma yapacağım.Ama daha önemlisi, senin için dua ediyorum " dedi...
Oğlum, Doğan Ertuğrul'a sarılmadan, koklayamadan ayrıldım evden.
Yol boyunca, sabah namazı sonrasında, gördüğüm o rüya zihnimi yormuştu.
Sela sesleri içerisinde, göğe doğru yükseliyordu ruhum.
Beyaz güvercinler vardı etrafımda.
Ben,onlar gibi uçamıyordum.
Onlara, yetişmeye çalışıyordum ama, yorgun düşüyordu bedenim.
Ankara'da Özel kuvvetler komutanlığı'nda piyade kıdemli Astsubay Başçavuş olarak görev yapıyordum.
Karargahtan içeriye doğru girdiğim de, her zamankinden farklı bir hareketlilik vardı.
Sanki, o gece askerî bir operasyona çıkacak gibi hazırlıklar vardı.
Ama kimsenin ağzını bıçak açmıyordu.
Olağanüstü bir durum, olağanüstü bir hareketlilik vardı.
Feryad eden bir ses tonu ile çaldı telefonum.
Telefonunun ucundaki isim,Özel Kuvvetler Komutanımız, Korgeneral Zekai Aksakallı paşaydı.
" Oğlum Ömer, bu yolun sonunda Şehadet de var. Tuğgeneral Semih Terzi, bir haindir.
Ülkemiz darbe girişimi ile karşı karşıyadır.
Onu, karargahtan içeriye sokma.
Hakkını helal et. '' Dedi...
Meğerse, içimdeki hüzün eşimin, evden çıkarken; sarılışının, kızımın son vedasının ve oğlumu görememenin hüznüymüş.
Şimdi, ruhumu okuyordu, Sabah namazından sonra gördüğüm rüya.
Beylik silahımı kontrol ettim, son kez. Karargah kapısına doğru yöneldim.
Semih Terzi karşımdaydı.
Etrafımda bir zamanlar, dost ve kardeş bildiğim devrelerim vardı.
Çektim, tabancımı hiç bir endişe duymadan.
Bir alçağın, bir namerdin hayatına son verdim orada.
Bir nurlu ışık, sardı etrafımı.
Meleklerin göz yaşlarına şahittim.
Selalar yükseliyordu, gökyüzüne.
Yer kırmızı, gök bembeyazdı.
Ben de, artık şehitler kervanına katılmıştım.
Rüyama, misafir olan otuz beyaz güvercin ile birlikteydim artık.
Ben de onlar gibi, uçabiliyordum bulutların,derinliklerine.
Ardımda, iki yürekli evlat, hüzünlü bir eş ve yüzyıllardır bağımsızlık uğruna mücadele vermiş, asil bir millet ve Cennet bir vatan bırakıyordum.
Adımın her daim yaşayacağından da, emindim.
... ... ... ... ... ...
Vatanımız uğruna, canını feda eden Aziz şehitlerimizi, gazilerimizi ve tarihe ismi Yiğit olarak geçen Ömer Halisdemir'i saygı ve sevgi ile yad ediyorum.