Bir insanın cebinde para olmaması değildir yoksulluk; asıl yoksulluk, başkasının açlığını görüp de yüreğinde hiçbir sızı duymamaktır.
Yıllardır sosyal medyada, çevremizde bir öğrencinin montu, bir annenin sobası, bir yoksulun elektrik faturası için çağrılar yapıyorum.
Kimi zaman bir avuç insan dokunuyor o hayata,kimi zaman onlarca kişi kenara çekilip “bir başkası yardım eder” diyor. Yardım edenler az ama değerliler.
Onlar, bu dünyanın hâlâ nefes alabildiği son vicdan sahipleridir.
Şunu unutmamak gerek:
Bugün
Amerika’nın dev gökdelenleri altında yaklaşık 12 milyon yoksul çocuk yaşıyor.
Almanya’da nüfusun %16’sı yoksulluk sınırının altında, İngiltere’de bu oran %20’ye yaklaşıyor. Çin’in muazzam büyüme rakamlarının ardında bile yaklaşık 70 milyon kişi hâlâ temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor.
Yani mesele “Devlet güçlü mü?” değil; mesele,insan vicdanı güçlü mü? sorusundadır.
Anadolu’nun birçok yerinde,kimse görmese de insanlar elindekini bölüşüyor. Bir dilim ekmeğini, bir montu,bir faturayı,bir umudu...
Bazıları bunu sessizce yapıyor; bazen adını bile söylemeden,sadece Allah rızası için.
İşte gerçek zenginlik budur.O gizli eller olmasa bu toplum çoktan çökerdi.
Kaymakamlık, belediye,sosyal yardımlaşma dernekleri...
Devletin elinden geleni yaptığı zamanlar da oluyor, ama yetmiyor. Çünkü yoksulluk sadece ekonomik bir mesele değil, sosyolojik bir yara, ahlaki bir sınav.
Bu sınavda sınıfta kalmamak için ideolojileri bir kenara bırakmak gerekir.
Zira açlık ne parti tanır, ne mezhep,ne kimlik.
Bir çocuğun ayağı üşüyorsa,o soğuk hepimizin yüreğine düşmelidir.
Bugün dünyayı ayakta tutan şey ne teknoloji ne de ekonomi; dayanışmadır.
Bir fatura ödeyen,bir öğrencinin çantasına kalem koyan,bir yoksulun kapısını çalıp hâlini soran herkes bu ülkenin görünmeyen kahramanıdır.
Onlara selam olsun.
Çünkü onların yüreği, hâlâ insan kalmayı başaranların sığınağıdır.
Murat İLERİ