Bu mektubu herkese iyi haftalar dileyerek ve gelecek tepkileri de bilerek yazıyorum.

Az önce Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün anma programındaydık, dakikalar önceden yani saat dokuzu beş geçmeden önce Kilimli Kaymakamımız ve Belediye Başkanı, diğer parti ilçe başkanları, delisi-akıllısı, dolmuşu -otobüsü-treni, askeri-polisi, esnafı-müşterisi, gönderi- bayrağı, memuru-emeklisi, kazmacısı-domuzdamcısı, şapkalısı-bıyıklısı, kravatlısı türbanlısı, başı açığı-kapalısı, ayakkabı boyacısı-simitçisi kısacası tüm hayat saygı duruşundan dakikalar önce kıpırdamadan durdular ve en ufak bir sapma olmadı, tören alanının yanından işine gücüne giden bile durdu ve süreci bekledi,

saat tam dokuzu beş geçe başlayan siren sesi ile birlikte ben mi çok duygusalım yoksa oluşan sahneden mi etkilendim bilemedim ama saygı duruşumu az biraz bozarak gözlerimin yaşını silmek zorunda kaldım.

Törenden sonra Anıtkabir’deki törenleri radyodan canlı izledim ve daha çok duygulandım, neden derseniz; eski cumhurbaşkanlarından Abdullah gülün 10 Kasımlarda ağrıyan kulaklarını çınlattım, Sayın Cumhurbaşkanının Anıtkabir’deki tören ve sonrasında söylediklerini canlı dinledim ve: ”Nerden nereye” diyerek işime gittim.
Teşekkürler Türkiye. Özlemişiz böyle tabloları, Türkiye gerçeği budur, bu halkın gönlünde yatan aslanı öldüremezsiniz, din, dil, ırk, etnik köken ne olursa olsun bu ülke sadece Türk kökenliler tarafından değil tüm unsurların ölümü göze alarak emperyalistlere karşı canı pahasına vermiş oldukları mücadele sonucu yok olmak üzere olan bir imparatorluğun küllerinde doğmuş ve bu günlere gelmiştir, herkesin az yada çok bu oluşumda katkısı olmuştur ve bütün bir cehennemi cennete çeviren, yok olmak üzere olan halkı bu davaya ortak eden, daha önce insan olduğunu bile hatırlamayan bir halktan onurlu ve başı dik bir toplum yaratan bir lidere de müsaade edin de yılda bir kere iki dakika kıpırdamadan duralım.