Mutsuzluğun ve tükenmişliğin iklimindeyiz. Mevsim hazan, insan doyumsuz ve çaresiz. Yine insan kibirinin kölesi.Adeta menfaatlerinin esiri.
Zaman şuçlu değil,esasında,haklı olan da,gökyüzü, yıldızlar ve gece...
insan ve doğa çatışması, her geçen gün, biraz daha kızışıyor.
İnsan insanın kölesi oluyor.Kiminin ayaklarında pranga gitmiyor sevdiğine, kiminin de gönlünde Sürgün, söz edemiyor, Seni seviyorum demeye.
Aşk yorgun, şiirler suskun, sevda yaralı ve gönül zaten kırgın.
Oysa, ben kıl çadırların bağrında, içinde ninnilerin, ağıtların, Türkülerin ve bozakların olduğu Abdal geleneğinde büyümüştüm.
Ceylanların pınarlara indiği derelerde, beyaz yeleli atların su içtiği , nehir boylarında hayata tutunmuştum.
Nazlı gelini andıran, sazların edasında, Türkülere yoldaş olmuştum.
Geceyi aydınlatan, kor ateşlerin ışığında, baba erenlerden, abdal dedelerimizden nice nasihatlar dinlemiştim.
Şimdi, Gökyüzü maviye küskün, dere boyları da Ceylanlara.
Beyaz yeleli, o güzeller güzeli atlar, şiirlerin efendilerini sırtlayıp, alıp gittiler o meçhul diyarlara.
Dünya, o eski dünya değil artık. Aşk sahipsiz, sevgi şaibeli, ekmek tatsız, su bulanık, kitaplar dilsiz ve İnsan kendi içinde kayıp...
Murat İLERİ