Ben kırık sazımı mazlum Anadolu toprağına gömdüm de öyle geldim. Ömrüm boyunca sözlerim vardı,kimi zehirden acı,kimi baldan tatlı…

Bazı Türkülerim, sabahın beşinde darağaçlarında asıldı yağmurlarla.

Bir sevdam vardı. Öpmeye doyamadığım, koklamaya kıyamadığım…Onu da sele verdim,bir düş oldu gitti. Ardında yalnızca kırık dökük, paramparça hatıralar bıraktı.Yine de,her defasında ayağa kalkmayı bildim. Çünkü hayat, yalnızca düşmek değildi, aksine her düşüşten sonra yeniden doğalabilmekti.

Karanlık sokaklardan geçtim,amansız kavgalardan çıktım, türlü satılmışlıkların içinden yürüdüm de öyle geldim kapına. Bazen insanın tek ihtiyacı bir avuç sevgidir.Ama işte, onu da çok gördüler dertli sazıma.

Bugün dönüp bakınca anlıyorum ki,hayat dediğimiz şey biraz da bu… Sevdiklerini kaybetsen de, Türkülerini sustursalar da, hayallerini ellerinden alsalar da,bir yerde yeniden ayağa kalkabilmektir.
İnsan düşer, parçalanır,yanar ama yine de küllerinden doğrulmayı bilirse, işte o zaman gerçekten yaşamış olur.

Kırık sazımın telleri artık suskun belki ama,içimdeki sevda hâlâ konuşuyor. Çünkü insanı ayakta tutan bazen koca bir dünya değil,yalnızca yüreğine sığdırdığı küçücük bir umut oluyor.

İşte bu yüzden sesleniyorum, yorgun bakışlı gönüllere:
Ne olursa olsun, umudunuzu yitirmeyin. Karanlıklar,kavgalar,ssatılmışlıklar sizi yıldırmasın.
Anadolu toprağının derinlerinde yeşeren her filiz gibi,siz de küllerinizden doğmayı bilin.Çünkü bu toprakların Türküsü yarım kalmaz,sadece ertelenir.Gün gelir, yeniden gür bir sesle söylenir, aşk diye diye!...

Murat İLERİ