Sonu yoktu, bu zamansız çekip gitmelerinin... Göz açıp kapayıncaya kadar geçen zamandaki terk edişlerinin...

Belki de, en doğru olanı ayrılmaktı.
Sen suçlusun,ben suçsuzum,yada sen haklısın ben haksızım ... Sürüp giden kavgaların da galibi yoktu.
Çünkü suçlamak, ayrılık için en kolayıydı.

Şimdi ne fark eder ki,
mecburi istikametlerin gösterdiği, yolun kesiştiği yerdeydik.
Her ne olursa olsun, bu yüzden yolun sonu ayrılıktı.
Dedim ya, biz bu ayrılığı hak etmiştik.

Geceler boyunca, aklım ile gönlüm arasında sıkışıp kaldım.
Yüreğim daraldı. Sığamadım hiçbir boşluğa.
Gökyüzü bile ağladı.
Bulutlar, birbiri ile çatıştı.
Yıldızlar, birer birer veda ettiler kör karanlık geceye.
Zaten hiç kimsenin, kahrını çekecek, nankörlüğünü sindirecek, tahammülümde kalmamıştı.
İnancım yoktu bu iki yüzlü hayata karşı.
Sürekli alttan aldığım insanların bile, bir süre sonra bir hiç olduklarının farkına vardım.
Bu,benim kendimle İlk yüzleşmem değildi aslında.
Ömrümün ilkbaharında, demir parmaklıklar sırdaşım olmuştu.
Ranzalardan ve soğuk nemli duvarlardan da çok şeyler öğrenmiştim.
Korkuyu, hatta ölmekten bile korkuyu o karanlık zindanları hapsetmiştim.

İşte bu yüzden, ayrılığın acısı kor olsa da yüreğimde, düşmek, sürünmek bana göre değildi.
Bilirim ki, her ayrılık aşığını perişan eyler.
Ama yine de, yeni bir hikayeye başlamak yine yürek işiydi.
Derede yüzmek elbette kolaydı, önemli olan masmavi sularda yaşama tutunmaktı.

Not: Aşka ve ayrılığa,dair kaleme aldığım bu ve benzeri yazılarım, hayali bir sevgiliye dairdir.
Gerçek hayatta herhangi bir hanımefendi ile ilgisi yoktur.