Öylece, gururumu bir kenara bırakmam gerekiyordu. Başımı omuzuna yaslayıp, göz yaşlarımı omuzlarına dökmeliydim.
Belki de, dizlerine kapanıp ağlamalıydım.
Bir meyhanede dellenip, masaları mı dağıtsaydım?
Kendimi caddenin orta yerine atıp, yoldan geçen arabalara çelme mi atsaydım?
En kabadayı adamlara kafa tutup, kara listeye mi yazılsaydım?
Sensizliğin, içimdeki sessizliğin tek sebebi bendim.
Pişmanlığım, yüreğimde her geçen gün biraz daha büyüyordu.
İçin içine sığmamak diye bir şey varmış!
Ben artık bu dünyaya bile sığmıyordum.
Aldığım her nefes haramdı.
Bir hayata son vermekle, sevdiğine kıymak, onu öylece Kendi kaderine teslim etmek, kendi yalnızlığına mahkum etmek aynı şey değil miydi?
Bir zaman sonra,
buralardan kaçıp gitmeye karar vermiştim.
Ama, pişmanlıklarımı ve gözyaşlarımı da beraberinde getirecektim.
İşte, en çekilmez olanı da, buydu.
Her şeye katlanırdı bu yürek, ama ayrılığın verdiği pişmanlık canımı yakıyordu.
O yüzden, ne bu şehri terk edebildim, ne de kendimden kaçabildim.
Bir kibrit ile Güneşi yakmalıydım.
Bir kap su ile Denizi yıkamılıydım.
Masmavi bulutları tutup, alaşağı etmeliydim.
Bir kazma, bir kürek alıp, mezarımı kazmalıydım.
Devrilmiş kadehler gibi dönüyordu başım.
Pişmanlıklar denizinde boğuluyordum.
Tenha sokaklarda üşüyen çocuklar gibiydim.
Bir inme gibi bedenimde dolanacaktı pişmanlığım.
Murat İLERİ