Şehir sabaha yine ağır ağır açıldı.
Gecenin içinden kalan bir sessizlik geziniyor sokaklarda.
Her adımın gölgesinde eski bir hikâyenin buğusu dolaşıyor.
Kaldırım taşlarının arasındaki küçük çiçek, sanki hayata meydan okuyan bir sır taşıyor.
İçimde garip bir yakarış var.
Aşkın bıraktığı o eski sızı hâlâ nefes alıyor.
Kalbin bir köşesinde saklı duran o sıcaklık,zaman geçse de yok olmuyor.
Bazen bir yüz beliriyor zihnimde.
Bazen bir gülüş...
Bazen sadece rüzgâra karışmış bir kokunun hatırası.
Hepsi kısa...
Hepsi derin...
Hepsi yüreğimde yarım kalan hikayeleri sorguluyor.
Özlem,ruhun geceye yazdığı bir mektup gibi.Hem acımasız hem de iki yüzlü...
Bir sokakta, bir cam yansısında,bir şarkıda çıkıyor karşıma.
Hiç hazırlıksız yakalıyor insanı.
Yıllar geçse de bazı acıların rengi değişmiyor.
Şehrin kalabalığı üzerime bir duvar gibi yığılıyor.
Kocaman bir gürültünün içinde tek başıma yürüyorum.
Yanımdan geçen yüzler birbirine değmeden akıp gidiyor.
Ben yine bir köşede durup kendi içimdeki kalabalığın sesini dinliyorum.
Dışarıda binlerce insan var ama içimdeki yalnızlık hepsinden daha güçlü.
Ruhum bazen kendine sorular soruyor.
Cevabı olmayan, ama susturmaya kıyamadığım sorular.
İnsanın kendi içine bakması kolay değil.
Karanlık bir odaya yürümek gibi.
Her adımda başka bir gerçek yüzüne bakıyor.
Bazısı dost...
Bazısı düşman...
Bazısı hâlâ anlaşılmayı bekliyor.
Bir yandan tasavvufun o derin çağrısı ilişiyor kulağıma.
Kalbim,aklımın karanlığına ışık tutma çabası içinde.
Nefes alırken bile bir anlam gizli.
İnsanın kendi sancısıyla arınması, kendi acısıyla olgunlaşması...
Belki de yalnızlık, insanın Rabbine en yakın olduğu yerlerden biridir.
Sessizlik derinleştikçe içimde bir huzur çiçeği açıyor.
Yine de sokaklar beni yoruyor.
Kimi bakışlar ağır geliyor kalbime.
Kimi kelimeler üzerimde taş gibi duruyor.
Gücüm yetmediği anlarda bile dimdik yürümeye çalışıyorum.
Çünkü bazı yollardan geri dönmek,insanın kendine yenilmesi demek değil mi?
Gururum,en yorgun günümde bile benimle.
Kendi gölgeme bakıyorum bazen.
Uzuyor,kısalıyor, dağılıyor ama kaybolmuyor.
Ben de onun gibiyim.
Sarsılıyorum ama düşmüyorum.
Kırılıyorum ama dağılmıyorum.
İçimde taşıdığım umut,sessiz ama direnen bir ışıktan ibaret.
Sabahın ilk çizgisi ufka vurduğunda yine duruyorum.
Derin bir nefes...
Derin bir bakış...
Derin bir yalnızlık...
Aralarında ince bir umut dolaşıyor.
Karanlığın içinden sızan ince bir çizgi gibi.
Belki de insan,en çok yalnız kaldığında büyüyor.
En çok yandığında parlıyor.
En çok sustuğunda duyuluyor.
Ben yine o ince ışığa tutunuyorum.
Yol uzun...
Kalp yaralı...
Ruh yorgun...
Ama içimde hâlâ yürümek isteyen bir adam var.
O adam benim...
O adam yalnız...
O adam güçlü...
Çünkü o adam,aşka ve sevgiye hasret kalmış bir hikayenin ortasında tek başına.