Adımın radyo yayınlarında, sıkça Kaçak olarak geçtiği zor günlerdi.Sıradan bir kanun kaçağı değildim elbette.

Ama şiirler yazardım,Türküler söylerdim ve gariban bir kesimin umuduydum.
Belki de, beni sürüden ayıran tek özelliğim bu olmalıydı.
Bir garip rüzgarın önündeydim.Kaç gecedir, uykusuzdum ve dermansızdım.
Cebimde beş kuruş bile yoktu.Sırtımda her zaman olduğu gibi, siyah uzun kaşe kabanım ve ayağımda yorgun postallarım vardı.
Bir kaç gündür açtım ve cıgarasızdım.
Kabanımın cebinde, dünden kalma şiirlerim vardı.
Bir bank üzerinde, zulamda keskin bıçağım uyurken; bir gece vakti düşüme girdi,baba eren ve şöyle seslendi yüreğime :

Ah dağılsa gönül sızın,
Dizlerinde, uyusan sevdanın ve ona doymaksızın,
Keşke,sabah olmasa gece,
kaçmasan, zaten dermansızsın.

Bir kaçağın annesine feryadı gibiydim.Gül teninde sevgiliye hasret gibi, yapayalnızdım.
Tüm şehirler zapt edilmiş ve tüm hilal bıyıklılar zinicire vurulmuş gibiydi.
Mustafa Yıldızdoğan diye, bir şair ve bir Ülküdaş düşmüştü payıma.
Dilimde bir ülkü sevdası,
Geceyi yenmeliyiz,
Şafağa ermeliyiz.
Hedef güçlü Türkiye.
El ele vermeliyiz, Diyordum.

Hani, hep sonradan gelirdi ya, insanın aklı başına.
Benim de, deli ve usanmaz aklım yeni geliyordu başıma.
Gece gündüze dönüyordu.
Ama yine de, bir kaçağım ben anne.

Murat İleri