Yaz mevsimi, coşkusunu ve neşesini alıp giderken;geride ince bir hüzün bırakıyor. Sahile usulca dokunan dalgaların bu defa hırçınlaşmaya başlaması,aslında mevsimin değiştiğinin bir habercisi.Güneşin yakıcı sıcaklığını, serin akşamlar alıyor.

Kuşların cıvıltısını, derin bir sessizlik, yeşilin binbir tonunu ise sararan yapraklar devir alıyor.

Sonbahar,insanın içini ürperten bir geçiştir aslında. Yalnızlığın daha çok hissedildiği, kalabalıkların bile, insana dar geldiği bir mevsimdir. Kurbağaların yalnızlığı,kuşların sessizliği, yaprakların dökülüşü…
Hepsi,hayatın değişimlerine dair küçük birer işarettir aslında.
Leylek Baba yuvasını terk ediyor,kelebekler çoktan göçüp gitti masmavi diyarlara. Bir tek şairler kaldı geride...
Onlar da sessiz sokaklarda, tenhalarda gezinip hüzünlü dizeler fısıldıyor.

Tam da böyle zamanlarda insan, en çok annesini arıyor yanında.Bir bakışıyla insanın içini ısıtan, sessizliğiyle bile güven veren, o huzuru özlüyor. Annemin göz ucuyla bana usulca bakışını, yorgun gönlüme merhem oluşunu, hatırladıkça kanıyor içimdeki yaralar. Onun yokluğu, mevsimlerin hüzünlü yüzünü daha da derinden hissettiriyor bana.

Yine de insan, umutsuzluğa sığınmamalı.Ben de her zamanki gibi kitaplara ve on satır aralarına sığınıyorum.
Belki yazdıklarımın hüznü ile,sevgilinin gözünden bir damla yaş süzüür diye kalemi öylece bırakıyorum kâğıda. Ama, içimde küçük bir kıvılcım hâlâ saklı...İşte o da umudum.Onu, Eylül’ün serin akşamlarına bırakıyorum.

Kim bilir? Belki, bir Sonbahar akşamında yeniden yeşerir umutlarım. Belki sararan yaprakların arasından yeşil bir filiz boy verir.Belki hayat,yeniden bir bahar umuduyla kucaklar beni...

Eylül gelir, yapraklar düşer,
Her düşen yaprakta sol yanım biraz daha eksilir.
Sessiz sokaklarda adımlarım yankılanır,
Yalnızlığım, gölgemden bile büyüktür artık.

Gökyüzü ağlar, Rüzgâr içimi üşütür,
Biraz daha hüzün çöker içime,
Ama bilirim, Umutlarım hep tazedir yine de...