Bir gün kendime sordum: “Bunca kitap okudum,sayısız satır, fikir, düşünce… Peki ne kaldı aklımda?”

Cevabı ararken Filyos Çayı’nın kıyısına indim.
Suyun serin sesi, rüzgârın yapraklarla konuşması, insanın içini temizleyen bir türkü gibiydi.
O sırada balık tutan bir adam gördüm.
Küçük tekneden suya ağlarını bırakıyor,sabırla bekliyordu.

Yanına yaklaştım.
Gözlerini bana dikti ve gülümseyerek dedi ki:
“Evlat, suya bak, ağlarıma bak… Hayat bazen balık verir, bazen vermez. Ama yine de beklemeyi bilmek gerek. ”

O an fark ettim ki;
ne kadar kitap okursak okuyalım, bilgi birikimi önemli ama yaşamın kendisi de sürekli dersler sunuyor.
Balıkçı bana, sessizce,kelimeler kullanmadan şunu anlatıyordu:
Sabır,gözlem, beklemek,yaşamı anlamak…

Dönüp oturdum çayın kıyısına.
Bir yandan aklımdan geçen tüm kitaplar, okuduklarım, öğrendiklerim geçti gözlerimin önünden.
Felsefe bana hayatı sorgulamayı öğretmişti.
Psikoloji bana kendimi ve başkalarını anlamayı.
Edebiyat ise kalbime dokunmayı…

Ama gerçek ders,o an,Filyos Çayı’nda, balıkçının sessiz sabrında saklıydı.
Hayat,bilgiden ve deneyimden daha fazlasını sunuyor insana.
Kitaplar zihni açıyor, ruhu besliyor,ama yaşam da kendi yoluyla öğretiyor, fark ettirmeden büyütüyor insanı.

O gün anladım ki, okumak hayatta olmazsa olmazdır.
Ama yaşamın sunduğu küçük anlar,sabırla beklenen deneyimler ve gözlemler de en az kitaplar kadar öğreticidir.

Çayın kıyısından kalkarken, kitaplarımla birlikte yürüdüğüm yol ile hayatın bana gösterdiklerini düşündüm.
Sonra,fark ettim ki,bilgi ve deneyim birlikte yürüdüğün de insan hem derinleşiyor hem de büyüyor.