Gerçi Devreğimizde kadrolu Delilerimiz var. Havalar ısınıyor,
Devrek’te standlar kuruluyor, festival heyecanı kapımızda. Her sokağımız sanatla dolacak, her adımda edebiyat kokusu hissedilecek… Öyle diyorlar. Sahne gösterileri, sokak şenlikleri, konserler, uçurtma uçurmalar derken Devrek; kültür ve sanatın başkenti olacak... Öyle umuluyor.
Ama işin gerçeği şu:
Festival dediğimiz şey çoğu zaman “bir baştan bir başa stand gezintisi”nden ibaret kalıyor. Rengârenk ışıklarla süslenmiş köprülerde çekilen birkaç fotoğraf ve birkaç göz boyayan etkinlik… Sonrası? Bolca trafik, azca düzen, ve yetersiz kadro.
Devrek sanayi şehri olamadı. Kamu kuruluşları kaçtı. E biz de kültüre sarıldık. Ama ne yazık ki bu şehir sadece sanatla ayakta duramıyor. Hele ki trafik sorunuyla, hele ki düzensizlikle…
Çaycuma’da 90 polis görevdeyken, Devrek’te bu sayı sadece 30-40. Bu da yetmeyince iş zabıtaya düşüyor. Ama o da ne? Zabıta zaten pazardan ruhsata, dilenciden ürün kontrolüne kadar her şeyle ilgileniyor. Bir zabıta hem yoğurt tarihine bakıyor, hem düzensiz parka, hem de kamu düzenine… Süper kahraman mı bunlar?
Şunu söylemek şart:
— Gıda denetimi İlçe Tarım’ın görevi olmalı.
— Trafik düzeni Emniyet’in sorumluluğunda olmalı.
— Zabıta’ya destek verilmeli, görev dağılımı netleşmeli.
Gurbetçiler yazın geliyor. Ne denizimiz var, ne sosyal alanımız. Eskiden ırmak vardı, o da kurudu. Peki dışarıdan gelen Devrek’e neden gelsin? Ot yaprak görmek için mi? Ot görecekse gider Ege’ye, Akdeniz’e.
Devrek kalkınacaksa, anayolun kenarında bir “geçiş noktası” değil, bir “durak” olmak zorunda. Ama görünen o ki; sorunlarla ilgilenen, dertleri dillendiren tek bir kişi kaldı...
O da ben miyim?