Bazen insanın içine bir şey oturur ya hani… Konuşsan anlatamazsın, sussan rahatlayamazsın. Bir park, bir kafe, bir kooperatif…
Aldılar verdiler, verdiler aldılar.
Müdür gitti geldi, tabela değişti, isim değişti.
Her şey değişti ama karar değişmedi: Halk yine seyirci.
Şimdi burada anlatmak istediğim şu:
Bir ilçede insanlar iş ararken, işsizlik Zonguldak’ta %37’i aşmışken,
birileri belediyenin imkânlarıyla “belediyeyle ilgimiz yok” diyebiliyor.
Kafeler pastane oluyor, kooperatifler aileye…
İstihdam rakam değil, vitrin oluyor.
Belki de yanlış düşünüyorum ama…
Sinop’ta işsizlik %4,8 iken, Devrek’te umut neden bu kadar pahalı?
Bir otur, bir düşün.
Aynısını sana yapsalar razı olur musun?
Bugün Devrek’te olup bitenleri uzaktan anlatmaya gerek yok.
Masal değil, benzetme değil; doğrudan gerçek.
Artık kimse koltuğa “hizmet” için gelmiyor.
Koltuk, bir makam değil; bir imkân kapısı.
Kurtarıcımız’ın oturduğu koltuk da bundan bağımsız değil.
Deri makam koltuğunda oturduğunuzda şehir size yaklaşmıyor,
siz şehirden uzaklaşıyorsunuz.
İstediğiniz gelir.
İstediğiniz gider.
Çerez de gelir, araç da gelir, yol da açılır.
Canınız sıkılır, Ankara’ya geçilir.
Hastane uzak değildir, pastane hiç değildir.
Durakta beklemek, çarşıdan simit almak artık hatıra bile sayılmaz.
İş beğenilmezse yıkılır.
Yenisi yapılır.
Kimse “neden” diye sormaz.
Sorar gibi yapan da cevapsız bırakılır.
Yol kesilir, yol bağlanır.
Ahşap bina mermer olur.
Bitişik nizam görülmez.
Kurallar vardır ama herkes için değildir.
Devrek’te mutlu insan yok.
Bakın abartmıyorum.
Devrek’te sorunsuz insan yok.
Mahkemeye yolu düşmemiş, suyu kesilmemiş, elektriğiyle, internetiyle, geçim derdiyle boğuşmamış bir Allah’ın kulu yok.
Bir şehir düşünün;
herkes bir şeylerin düzelmesini bekliyor
ama kimse düzeltecek gücü kendinde görmüyor.
Devrek tam olarak bu hâlde.
Çaycuma’ya, Filyos’a bakıp “belki bize de sıra gelir” diyen,
başkasının eline bakarak gelişmeyi bekleyen bir ilçe.
Esnaf iş yapamıyor.
Yapsa da mutlu değil.
Öğrenci okula gidiyor,
okumak için değil, gitmiş olmak için.
Sanayi esnafı için iş almak artık mucize.
Gençler iş arıyor ama iş de genç aramıyor,
iki taraf da birbirine yabancı.
Devrek’te kalfa yok, çırak yok.
Meslekler körelmiş,
emek değersizleşmiş.
Yediğin etin tadı yok,
kırdığın ekmeğin bereketi kalmamış.
Sokakta sohbet ediyorsun ama
dert anlatmak dışında bir anlamı yok.
Alkol alsan sarhoş olamıyorsun;
çünkü insanın içi zaten ayık bir dertle dolu.
Şehir sanki ölü toprağı serpilmiş gibi.
Herkes refleksini kaybetmiş.
Korkuyla sindirilmiş,
cezayla terbiye edilmeye alışmış bir Devrek var artık.
Herkes suskun.
Herkes tedirgin.
Ve asıl mesele şu:
Bir ilçenin bütün hayatı,
bütün ekonomisi,
bütün sosyal düzeni
bir kişinin “olur”una ya da “olmaz”ına bağlı olmamalı.
Bugün bir yol açılıyorsa,
yarın keyfe göre kapanmamalı.
Bir bina yapılıyorsa,
sonra “beğenmedim” diye yıkılmamalı.
Bir esnafa iş veriliyorsa,
aylarca parasını bekletmemeli.
Herkesin suyu kesilirken,
bazılarının hiç kesilmemesi normalleşmemeli.
Bakın bu bir masal değil.
Bu bir hikâye hiç değil.
Bu yaşanan hayatın ta kendisi.
Bazı Belediye koltuğunun nasıl bir konfora,
nasıl bir dokunulmazlık hissine dönüştüğünü
Devrekli görüyor, biliyor, yaşıyor.
Ama konuşamıyor.
Şunu açık söyleyeyim:
Eğer Devrek kendini bu noktaya kendi rızasıyla getirdiyse,
eğer herkes “bana dokunmayan yılan” diyerek sustuysa,
bizi artık ne dua kurtarır
ne de başka bir temenni.
Çünkü şehirler,
sustukları yerde çöker.
Gelelim esnafa.
Devrek esnafı mal verir, hizmet verir,
aylarca parasını alamaz.
Ne ilginçtir ki kimse ses çıkarmaz.
Hatta iş artık şu noktaya gelmiştir:
“Ödemesin başkan, doğru yapıyor.”
Demek ki bu ilçede ihtiyaç yok,
demek ki borç da sorun sayılmıyor.
Bu tabloya bakınca insan ister istemez soruyor:
Bu düzen kimin için çalışıyor?
Özlem hanım konusuna gelince…
Burada özellikle net olmak gerekir.
Kişisel bir saygısızlık yok.
Eğitimci kimliğine saygı var.
Ben şahsen Özlem hanıma inanıyorum.
Ancak içinde bulunulan kooperatif yapıları,
belediye imkânlarıyla olan temaslar,
sorulmadan geçilecek konular değil.
Bir Devrekli olarak şunu istemek suç değil:
Şeffaflık.
Anlatma ihtiyacı.
Bir sohbet.
Çünkü bu şehir artık masal dinlemiyor.
İroni kaldırıyor,
mizah kaldırıyor,
ama akılla dalga geçilmesini kaldırmıyor.
Koltuklar geçici.
İsimler kalıcı.
Devrek ise her şeyi not ediyor.