Ne yaparsan yap, yüreğine gizlediğin bazı acılardan istesen de kaçamıyorsun. Dünyanın en uzak yerine de, gitsen yüreğini de beraberinde getiriyorsun.
Tozlu bir rafa kaldırıyorsun, en güzel anılarını.
Daha düne kadar, fotoğraf karelerine bile sığmayan mutluluğun adı, pişmanlık oluyor.
Aşk dolu dizelerin yerini sitemlerin alıyor.
Haykırıyorsun bütün dünyaya, onun ne kadar kötü birisi olduğunu.
Hatta ona dair ne varsa, gönül mahkemende yargılıyorsun
acımasızca.
Yüreğinin derinliklerine gömünce, vefasız zannettiğin sevdanı ölümüne sen de inanıyorsun.
Çünkü insan, bazen en çok sevdiğini yüreğinde öldürür, ya da öyle olduğuna inanmak ister.
Yaşamın içerisindeki, en büyük yanılgımız da, bu dur işte.
Hiçbir insan, sevdiğini öldüremez yüreğinde.
Nereye kadar ve ne zamana kaçabilirsin ki, gönlündeki kanayan yaradan.
Oysa ne çok haksızlık ettin sevdiğine?
Ne çok kırdın, onun parçalı bulutlu yüreğini?
Yeri geldiğinde, arkadaşlıklar da, bitiyor dostluklar da?
Ama Sevda öyle mi?
Öyle değil elbette.
Gece olunca, anıların bir bir feryat ediyor içinde.
Nemli duvarlarla, dost ve sırdaş oluyorsun.
Bir vakit sonra, aynaya baktığında görüyorsun, hayata küsmüş yanını.
Anlıyorsun ki, istesen de sevdiğini öldüremiyorsun içinde.
Murat İLERİ