Bir yangının tam ortasında kalmak gibidir sevmek…

Alev,alev yansan da vazgeçmemektir. Çünkü gerçek sevda, küle dönmeyi göze alır.Bugün insanların çoğu,sevgiyi bir sigara gibi görür hale geldi.Oysa sevgi öyle değildir. Sevgi, söndürülemeyen bir ateştir.

Eğer sevgiyi geçici bir keyif,bir heves olarak görüyorsan, sen sevmeyi hiç bilmiyorsun demektir.
Çünkü sevmek, beraber yanmayı da göze almaktır. Alevlerin arasında el ele tutuşup çıkmaktır.
Sevdiğinle gülmek, ama onun ağlamasına kıyamamaktır.

Sevgi ve sevmek, birbirini tamamlayan iki sevgilidir aslında. Biri eksik olursa diğeri yarım kalır. Gerçek sevda,
Âşık Veysel’in sazından dökülen sözlerde gizlidir.
“Benim sadık yarim kara topraktır. ”
İşte,o sadakattir asıl mesele…

Bir deri bir kemik kalacak olsan da seveceksin.
Gözünü,
gönlünü kör eyleyeceksin ama sadakatten şaşmayacaksın. Çünkü, “Bizi ancak Allah ve ölüm ayırır.” diyebilen bir yürek, aşkı gerçek anlamda hak eder.

Bugün çoğu insan “Olursa olur, olmazsa da olur ” diye başlar sevdaya. Oysa öyle sevgiye “Sevda”denmez.
Üç beş gün sonra bitecek,bir başka hevesle değişecek duygular,ancak gölgesiyle övünen geçici bir sevgi olur.

Dilin “Seni Seviyorum ” derken, kalbin sessizse…
Kalbin “ Seviliyorum” diye şımarmışsa…
O sevda değil, sadece geçici bir hevesin yansımasıdır.

Sevda,yanmayı göze alır.Gerçek seven, külünden yeniden doğar.O yüzden bugünlerde herkesin bir kez daha Âşık Veysel’i dinlemeye ihtiyacı var.
Belki o zaman, “Gözünü gönlünü kör eyleyen ” bir sevdanın ne demek olduğunu anlarız.