Öylesine, çok alıştım ki yokluğuna, şimdi unuttum desem de, ayıp olmaz.

Gönlünde başlayan sevda, yine gönlünde bitiyor nihayetinde.
Sonra, zihninde ve en sonunda ruhunda bitiyor.
Daha dün, gül teninde yaşama sevinci bulduğun sevdiğin, şimdi bir kitap arasındac sıkışmış, kurumuş bir kelebekten ibaret oluyor.
İnsan, doğrudan doğruya kendisi yaşamadan, sadece başkalarından duyduklarıyla hissedimiyor ayrılık acısını.
Dedim ya, acıya alışınca unutuyorsun.
Bazen de unutmuş gibi yapıyorsun.
Göz yaşlarını içine dökmenin acısını bir tek sen yaşıyorsun.
Yüzün gülse de, yüreğin aralıklı olarak ağlıyor.
Şimdi bir bebek kokusunda, seni yaşamak varken, buram buram kokunu içime çekmek varken, yastığa ve yorgana yoldaş oluyorum.
Demek ki aşk acısı böyle bir illetmiş.
Yaşamadan, ayrılık acısını ve hüznü hissetmeden damarlarında, hatta yokluğun alışamadan sevdiğinin, onu unuttum demek de sadece kendini avutmak oluyor.
Ama çare ki, sevdiğini yokluğuna da alışıyorsun.
Bir başkası onun yerini doldurur mu?
Bir başkası onun yerini asla doldurmaz.
İnsan insana benzeyebilir, insan insanın taklitidir bir yerde.
Ama her insanın, sevda heybesindeki yükü aynı değildir.
Kimisi az sever, kimisi çok sever.
Kimse çok vefalıdır, kimisi de çok vefasız.
Ama yine de insan, bir yerde, zamanı ve şartlara göre de, yokluğuna alışır sevdiğinin.
İşte avunmak böyle bir şeydir.

Murat İLERİ