Sabahın seherini, senin güzelliğinde karşılayamadım.

Güneş ışığının parıltısını, ay tanrıçası yüzünde göremedim.
Ecel dediğin son vuslat, kaç kez kapımı çaldı,bilemem.
Ya ben ona geç kaldım, ya da o bana erken geldi.
Azrail ile olan randevularıma bile geç kaldım.
Bir sevda uğruna, kaç kez ölebilir insan?
Kaç kez, kalbini söker de, atar kör kuyulara?
Gül tenini koklayamadım.
Gözü arkada kalmak böyle bir şeydi.
Son bir ümit vardı yüreğimde.
Güneş bir gün benim için de doğacaktı.
Yoksul ve soğuk hanem, sevgin ve şefkatin ile ısınacaktı.
Yine, şiirler yazacaktım adına geceler boyunca.
Ömrüm ömrüne, sırdaş ve yoldaş olacaktı.
Bir yıldız gibi kayıp gittin, veda bile etmeden.
Ayrılık her zaman olduğu gibi, kollarını açmış bekliyordu beni.
Dolunay, bir vedaya daha tanıklık ediyordu.
O da biraz sonra, küsüp gidecekti dünyaya.
Ama en azından yalancı tanık değildi.
Çünkü dolunay aşkım gizemi saklıydı.
Onurunu ve gururunu ayaklar altına alıp, bu vedaya yalancı tanıklık yapamazdı.
Duvarlarım nemli, odam bir ömür boyu soğuk ve okuduğum bütün kitaplar yalnız kalacaktı.
Bir tek gülüşün, kalacaktı geriye, bir de cüzdanımda taşımaya kıyamadığım fotoğrafın.

Murat İLERİ