O hikâyenin sonunda ayrılık var.Bitmeyecekmiş gibi başlayan,yarım kalacakmış gibi biten bir hikâye bu. Bir tarafında gözyaşı,diğer tarafında suskunluk var.İçinde öyle derin bir özlem saklı ki,her nefeste biraz daha büyüyor,her hatırada biraz daha ağırlaşıyor.

İnsan bazen öylesine çok ister ki, kavuşmayı,yüreği kan ağlayarak, bekler sevdiğinin yolunu.Ama kader dediğin,inadına kapatır yolları. İstesen de kavuşamazsın,elini uzatsan da dokunamazsın. Sanki arada görünmez duvarlar vardır,sesini bastıran,adımlarını geri çeviren.

İşte bu yüzden, özlemin en keskin yüzüdür ayrılık Yanında olamamanın, dokunamamanın, sarılamamanın en büyük cezası…
İnsan sevdikçe yanar,yandıkça daha da özler.Özledikçe, imkânsızlığın ağırlığı altında ezilir, dağılır savrulur.

Sonra bir bakarsın, yıllar geçmiş,ama özlem hiç eksilmemiş.Kalpte hep aynı sancı,dilde hep aynı suskunluk. Hikâye biter, ama içindeki hasret hiç bitmez.Çünkü bazı sevdalar kavuşmak için değil,özlemek için yazılmıştır.


Susmaz Benim Kavgam...

Biraz da,demir kapılar ardında büyüdüm ben,
Çocukluğum, gardiyan düdüğünde kaldı.
Bir yarım ekmek, bir soğuk çay,
Ve parmaklıkların arkasında masmavi hayallerim vardı.

Pencere küçük, gökyüzü dardı,
Yıldızlara uzanmak yasaktı bana.
Ama içimde bir umut gizlendi hep,
Duvarlardan yüreğime sızan ışıkla yaşadı.

Hasretin en ağırını orada öğrendim.
Bir annenin sesine aç kalmakla.
Babamın gözyaşını sakladığı mektuplarla,
Bir gün kavuşuruz diye tutunmakla.

Ve şimdi biliyorum;
Her ayrılık, biraz çocukluğumdan iz taşır.
Ama umut da hep cebimdedir,
Tıpkı yasaklanan bir şarkının nakaratı gibi
susmaz, bitmez, tükenmez kavgam benim.