Siyaset, sadece koltuklarda oturmak ya da makam tabelalarıyla var olmak değildir.

Siyaset, aynı zamanda eleştiriye açık olmak, toplumun gözü önünde hesap verebilmek ve en önemlisi, onurlu bir duruş sergileyebilmektir. Bu bağlamda, bizim belediye başkanımız Sayın Özcan Bey’in eleştirilere gösterdiği olgunluk, siyaset sahnesinde örnek gösterilecek bir tavırdır.

Ne yazık ki, aynı açıklığı her siyasetçide göremiyoruz. Nergiz Hanım, şahsınıza yönelik kaleme alınan bu satırlar mahcup edici bir amaç taşımıyor. Aksine, siyasetin doğasında var olan eleştirinin ne kadar gerekli olduğunu hatırlatıyor. Göreve geldiğiniz günden bu yana, yakın çevrenizden dahi sizinle çalışmak istemeyenlerin olduğunu elbette siz de biliyorsunuz. Hatta koltuğunuzdan kalkmanızı bekleyenlerin varlığını görmek için derin bir gözleme gerek yok.

Tarih bize defalarca gösterdi: Dün iktidarda olan büyük partiler, bugün tarihin tozlu raflarında unutuldu. DSP, ANAP, DYP… Bir zamanların iktidarları, bugün neredeyse tabelaları bile kalmamış birer hatıradan ibaret. Bu gerçek, bize koltukların geçici, birlik ve beraberliğin ise kalıcı olduğunu bir kez daha anlatıyor.

Ama unutulmaması gereken bir başka gerçek daha var: İnsan, asıl onurunu makamda değil, hayatını paylaştığı insana gösterdiği fedakârlıkta kanıtlar. Eşinize yapılan haksızlık karşısında sizden beklenen, siyasi kimliğinizi bir kenara bırakıp bir eş olarak fedakârlık göstermenizdi. Çünkü partiler gider, iktidarlar biter; geriye kalan ise yanında dimdik durduğunuz aileniz olur.

Bugün toplumun gözleri üzerinizde. Sizi izleyenler, kahramanlık mı yoksa suskunluk mu göreceklerini merak ediyor. Unutmayın, fedakârlık siyasete yapıldığında koltukla sınırlı kalır; ama eşe yapıldığında ömür boyu iz bırakır.

Bazen silkelenmek gerekir. Bazen de etrafınızdaki insanlara, “biz bu davayı resim çektirmek için değil, bedel ödemek için yürüdük” diyebilmek gerekir. Biz bu sözleri 28 Şubat’ın acı günlerini bizzat yaşamış bir nesil olarak söylüyoruz. Çünkü o gün, cesur olmak gerekiyordu ve gereken yapıldı. Bugün de aynı cesareti görmek istiyoruz.

Nerğiz hanım itam ederken doğru itam edin biliyorsunuz biz bir şey yazmıyoruz ? hakkımızda yaptığınız o görkemli toplantıda Devrek adına faydalı konular konuşmak yerine vatandaşa hizmet etmek daha fazla sessizlere ses olmak yerine dedikodu ilemi yürütüyorsunuz; Özcan ağanız bizi ilk açtıgımız cemiyetten cıkarmasının nedeni (o.K) (k.B) isimli şahısların özcan beyi eleştirmeleri sayın özcan beyimizin bundan rahatsız olması ve hızını bize boşaltsınlar ifadesi ile rahatlamak oldu ama bilmediği konu daha ilk gün cihat yaban ve Diş hekimi murat Altınok ile yaptıgımız istişarede içindeki eşyaların kalıcı olarak burda olmadıgımız düşüncesiyle portatif olarak almak oldu boşaltmak sadece 1 saatimizi aldı çünki böyle bir beklentimiz vardı, bizde eğrilmek bükülmek olmaz nerğiz hanım bakın ben neden cıktıgımızı anlatıyorum sokak yaygarası boş işkembeden atıp tutmuş, Cihat yabanın ifadesi ile ‘zaten Hatırla verdiler hatırla cıkalım oldu’ Bize zaten hatırla verilen bir yerdi hiçbir alacak borç durumumuz olmadı olsaydı merak etmeyin özcan ağamız bizde koymazdı siz bukadar kaygılanmayın nerğiz hanım, sizi bilmem ama bizim bir duruşumuz var, benim yanımdaki arkadaşa dahi aynı tavır yapılsa tavrımızı ortaya koyardık cekinmezdik, şimdi arkadaşlarını topla bu konuda dedikodu yapın, Şu dünyada en büyük şansınızın Avni bey oldugu konusunda hem fikiriz, toplumda birilerini örnek alacaksanız örnek alması gereken kişi tam yanınızda duruyor inşallah sizde onun arkasında durursunuz.

ANKARALI ESNAF OY VERDİ.
Ankaralıyı başkan yaparsan, mal alımı da mülk alımı da Ankara’dan olur. Peki o gün geldiğinde Devrek sevdası kalır mı sanıyorsun? Kalmaz. Çünkü “kaldığımız yerden devam” diyen Ankara, bizim için değişim değil, kaybolan bir yol olur.
Şimdi şöyle diyeyim: “Devrekli esnaf itibarsızlaşıyor” diyenler var. Varsın itibarsızlaşsın, hak ettiyse olsun. Zaten buna halkın kendisi karar verdi. Ama kimse de ağlayıp sızlamasın sonra. Basın aracılığıyla sitem dolu mesaj göndermesin. Çünkü bugün en çok şikâyet edenlerin çoğu, dün sandığa gidip bu sisteme oy verenler. Oy taşıyanlar… Ama en çok yakınanlar yine onlar.
Devrek esnafından mal ürün almayan belediyemizin Ankaraya olan özlemine anlam veremiyoruz, belki ğeçerli nedenleri vardır ama soracak muhattap bulamıyoruz, bu koltuk insanı çok ama çok farklı bir duruma sokuyor haberiniz olsun.
Bence mesele açık: Yaşamanız gerekiyordu, yaşıyorsunuz. Artık bu sizin çileli kaderiniz. Çünkü tercih dediğin şey yalnızca bir pusulada değil, hayatın tamamında karşılığını bulur.

CEVAPSIZ SORU....
Şimdi gözler altında olan diğer ifade ile gözlem altında olan bir müteahit var, her yaptıgı işte illa bir eksiklik illa bir yanlış var ama nasıl oluyorsa hep onayda almış yıllardır çözülemeyen bu gizemde sona dogru geliyoruz artık çok değişimlerin yaşayacagımız bir döneme gireceğimizi bilmenizi isteriz, doneler ve belgeler ile günü geldiğinde paylaşıcaz, her işinde bir bir göz yumulmak furyası olan bu kişinin işlerinin hemen hemen hepsi görmezden gelinmiş neden ? sorusuna cevap arıyoruz.

MENFAATLERİMİZ KÖR SAĞIR.....
Şahsi menfaat… Her kılığa girer, her dili konuşur. Yasalara sığmaz ama insanın damarına işler. Steinbeck der ki: “Çıkarcılık, tüm insanların dilinden anlar.” Montesquieu da ekler: “Menfaat, her türlü ahlaksızlığı harekete geçirebilir.” Tarih boyunca sözler değişti, ama gerçek hiç değişmedi: Deveyi yardan uçuran hep bir tutam ottur.
Bugün etrafımıza bakıyoruz; dostlukların, muhabbetlerin, iyiliklerin bile ölçüsü menfaat olmuş. “Herkesin işine yaradığın kadar iyisin bu hayatta” denmiş ya, işte tam da öyle. Menfaat bitince muhabbet de bitiyor. Çıkar üzerine kurulu dostluklar ise yıkılmaya mahkûm.
Toplum olarak da değiştik. Nasıl bir bilinçse artık; menfaat sürdüğü müddetçe yanlış görmeyen, hataları örten, günahı sevaplaştıran bir topluma dönüştük. Ama çıkar bitti mi? İşte o zaman savunmacı da olmuyoruz, doğrudan saldırganlaşıyoruz.
Yöneticilerle ilişkimiz bile menfaat terazisine vurulmuş. “Aman işim düşer, aman yüzüme güler, aman beni sever” diyerek yaşayan bir anlayışa saplandık. Kendi paramızla bize hizmet edilince de bunu bir lütuf, bir ikram sanır olduk.
Oysa gerçek dostluk, gerçek sevgi, gerçek hizmet menfaatle ölçülmez. Menfaatin gölgesinde büyüyen bağlar, güneş görünce kuruyup gider. Kalıcı olan, menfaatin değil yüreğin gücüdür.

DEVREKDE EVİMİZ VAR.....
Meydanın tam ortasında inşa edilen “Tarihi Devrek Evi” ziyaretçilere açıldı. Daha ilk günden yoğun ilgi gördü, talep de artarak devam ediyor. Görünüşte iyi bir adım… Ama şu soru gözden kaçmıyor: Öncelik gerçekten bu muydu?
Devrek’in merkezinde, yıllardır ihtiyaç duyulan en basit hizmet tuvaletken, “Tarihi Ev” yapmak ne kadar doğru bir tercih? Dahası, adı “tarihi” ama kendisi yeni. Yurt dışından gelen dostlarımız bile şaşkın; yeni yapılmış bir binayı “eski Devrek evi” diye geziyoruz.
İlk bakışta bir kültür evi, belki ileride bir kafe olacak gibi görünüyor. Ama içten içe biliyoruz ki bu dönem geçince, bu bina da tarihe karışacak. Bu da demektir ki aslında milli servet harcanıyor. Yıkıldığında geriye yalnızca “keşke”ler kalacak.
Bir başka dikkat çekici nokta ise şu: Evin ilk katı halka açık ama ikinci kat kapalı. Neden? Eğer bu bina gerçekten halk için yapıldıysa, neden halktan sakınılıyor? Halkı neden “katlar arası sınıf” gibi bir havaya sokuyorsunuz?
Bir eser, adıyla değil işleviyle “tarihi” olur. Eğer halka kapalıysa, eğer yarın yıkılacaksa, eğer gerçek ihtiyaçlara cevap vermiyorsa; bu evin adı “tarihi” olsa da ruhu “yapay” kalmaya mahkûmdur.
Bazen insan kendi memleketine bakarken, gözünün önündeki güzellikleri bile göremez. Belki de alıştığımızdandır. Bir dere kenarında akan suyu, bir köy kahvesinde dönen muhabbeti ya da bir fırından çıkan sıcak ekmeğin kokusunu… Hepsi bizim için sıradan. Ama dışarıdan gelen biri için paha biçilemez.
Şimdi burda anlatmak istediğim şu: Biz elimizdekine kıymet bilmiyoruz. Hep büyük şehirlerin parıltısına bakıyoruz ama kendi ışığımızı göremiyoruz. Soruyorum size: Bir otur, bir düşün. Eğer bu topraklarda doğmasaydın, bu havayı solumasaydın, bu insanlarla aynı sofraya oturmasaydın; kim olurdun, ne olurdun?
Kusura bakmayın ama biz önce kendi değerimize sahip çıkmayı öğrenmezsek, kimse bize değer biçmez. Belki de yanlış düşünüyorum ama insan kendi köküne ne kadar sıkı tutunursa, dalları da o kadar güçlü uzar.

BÖLGENİN EFSANESİ GEBEŞ....
Sayın gönüllerin Başkanı gebeş şehir hastanesi konusunda kapısını vurmadıgı hiç bir kapı kalmıyor, kazanan memleketimiz olsun coluk cocuklarımız memleketimizde kalsın sağlık şehri olalım motivasyonu ile her gün daha istekli bu işleri takip ediyor kendisini teprik ediyoruz.

KÜLAHLARDAN İSMAİL ABİMİZ.
Sayın eski yol arkadaşım ismail abimize burdan tekrar geçmiş olsun dilemek isterim, ismail abimiz yakın zamanda geçirdi ciddi bir ameliyat sonrası evinde istirhata cekildi, uzun süredir muzdarip oldugu rahatsızlık konusunda yaaşdıgı sorunlardan dolayı ameliyat koltuguna oturdu başkanlık koltuguna oturacakdı derken ameliyat masasına yattı, ismail abimze burdan ayrıca sağlık sıhhat dilerim, Yüce rabbimiz tez zamanda sağlık ve sıhhatini geri vermesi düşüncesiyle geçmişler olsun diyorum.