Bazı duygular, insana kendini bile unutturur.
Ne kadar güçlü olduğunu,ne kadar kırılgan olduğunu fark etmezsin.
Sadece bir bakış,bir gülümseme yeter…
Anlarsın ki,sonra içindeki sessizlik büyür,adını koyamadığın bir şeye dönüşür.
Ben de öyle hissettim bir zamanlar.
Ne sevda diyebildim buna,ne de sıradan bir hoşlanma.
Ama kalbim her defasında hızlı atmayı da ihmal etmedi.
İnsanın iç dünyası karmaşık bir labirent gibidir.
Bazen o labirentin içinde kayboluruz, bazen de kendimizi buluruz.
Ben,kendimi bulmaya çalışırken, seni buldum sanmıştım.
Oysa insan,bazen karşısındakini değil; kendi eksikliğini sever.
Karşısındaki kişide tamamlanacağını sanır ama aslında kendinden bir parça arar.
Belki de bu yüzden seni hep olduğundan farklı gördüm.
Benim için anlamın büyüktü,senin içinse belki bir tesadüften ibarettin.
Zamanla anladım…
Bazı insanlar hayatımıza kalmak için değil,bir şey öğretmek için gelir.
Sen bana “karşılıksız sevmenin” ne demek olduğunu öğrettin.
Sabretmeyi, susmayı, vazgeçmeyi…
Ama en çok da kendimle konuşmayı öğrettin.
Çünkü insan,bazı sessizliklerde kendini daha net duyar.
Ben sana içimden bir isim verdim: Hoşlantı!...
Ne kadar basit bir kelime,ama içinde bir ömürlük his saklı.
Sen benim dünyamda bir roman kahramanı gibiydin.
Her satırı sana benzeyen bir hikâyede yaşadım seni.
Ama senin dünyanda ben bir dipnot bile olamadım.
Edebiyat der ki, “bazı hikâyeler yarım kalmak için yazılır.”
Bizim hikâyemiz de öyleydi işte.
Ne başladık,ne bitti.
Ama bir yerlerde hep var olduk.
Senin bilmediğin bir sayfada,benim sustuğum bir cümlede...
Belki de her şey bir rüyaydı.
Gözlerimi kapattığımda başladın,açtığımda bitti.
Ama bazı rüyalar, uyanınca bile içinden çıkılmaz.
Sen öylesiydin küçük adam.
Gerçek değildin belki ama hissettirdiklerin çok gerçekti.
Artık seni sevmiyorum.
Ama seni hatırlamak,bana hâlâ insan olduğumu hatırlatıyor.
İşte sana belki de bu yüzden yazıyorum.
Çünkü bazı duygular, yaşanırken değil, yazılırken tamamlanır.