Her gece aynı an geliyor insanın kapısına. Başını yastığa koyduğun o ilk saniye.
Dışarıdan gelen bütün seslerin sustuğu,içerinin ise birden gürültülendiği o eşik.
Nefes alıyorsun ama derinde bir tetikte duruş var.
Sebebi belli olmayan bir uyanıklık hali.
Sanki kapıda unutulmuş bir gölge varmış gibi.
Her insanın içinde böyle bir bölge bulunuyor.
Ne tam karanlık.
Ne tam aydınlık.
Bir yanın barışmış gibi duruyor,diğer yanın hâlâ eski bir hesap peşinde.
Kendine söyleyemediğin cümlelerin bıraktığı boşluk zaten orada.
Zaman değişiyor elbette.
Hayat bir zaman sonra toparlanıyor.
Dışarısı daha düzenli,daha sakin bir hâl alıyor.
Ama içeride duran o küçük ağırlık yerinden pek oynamıyor.
Bir sızı gibi...
Bir hatırlayış gibi...
Adını bulamadığın ama her gece yeniden yüzünü gösteren bir his bu.
İnsan geçmişi yalnızca yaşadığıyla hatırlamıyor.
Taşıdığıyla da hatırlıyor.
Bazen en fazla sevdiğin için yoruluyorsun.
Bazen en fazla beklediğin için kırılıyorsun.
Bazen de en fazla anlam yüklediğin için eksiliyor bir tarafın.
Geçip giden hayatın uğultusunda iç sesin daha çok yankılanıyor.
Gündüzleri pek belli olmuyor.
Kalabalıklar dağıtıyor içindeki boşluğu.
İş,güç,koşuşturma derken insan kendini avutuyor.
Gülüyorsun, konuşuyorsun, yürüyorsun...
Dışarıdan bakıldığında eksiksiz duruyorsun.
Ama akşam olunca gerçek yüzünü kendine teslim ediyorsun.
İnsan böyle anlarda kendine sorular soruyor.
“Niye hâlâ içimde bu dar alan duruyor?”
“Niye her şey yolunda gibi olsa da içimde bir gerginlik yaşıyor ?”
Bu soruların kesin bir cevabı yok elbette.
Bazen bazı şeyleri çok yaşadığın için oluyor.
Bazen de,çok susmak zorunda kaldığın için.
Bazen de içindeki çocuk hâlâ bir köşe kaybolduğu için.
Ama yine de,insan devam ediyor.
Gölgesini omuzunda taşımayı öğreniyor.
Sessizliğini yönetmeyi öğreniyor.
Her acıdan sonra daha sağlam yanlarını fark ediyor.
Her geceden sonra, sabahın kıymetini yeniden anlıyor.
Hayatın tam ortasında duran o eksiklik duygusu bazen bir çağrı aslında.
Kendine dönme çağrısı...
Yolun neresinde olduğunu anlama çağrısı.
Seni olduğun yere çivileyen değil;seni kendi hakikatine getiren bir işaret.
Bir cümlenin son kelimesi gibi hissediyorsun bazen.
Bitmeye yakın ama tamamlanmadan duran bir hâl.
Tadını almış ama doygunluğun yorgun bıraktığı bir nefes gibi.
Yine de güçlü bir tarafın var.
Seni her sabah yeniden kaldıran bir iç direnç.
Belki de mesele şu:
İçindeki karanlıkla kavga etmeyi bırakmak.
Onu tanımak...
Ona hayatında yer açmak...
Kendi gölgene sahip çıkmak.
Çünkü insan, kendiyle barıştığı an ruh dünyası genişliyor.
Gece sessizliğinde bile rahat nefes alıyor.
Her korkunun arkasında saklı duran o küçük ışığı fark ediyor.
Yastığın sessiz tarafı bile daha yumuşak geliyor o zaman.
Murat İLERİ